Arafikindinin serin sularında geziniyor vakit. saç uçlarıma değdikçe rüzgarın ışıltılı kanatları, arınıyor içimin karanlık kırıkları. portakal kokusu yayılıyor şehrin göbeğine, koku tüccarı bahçelerden. ılık bir öpüşmeyi andırırcasına değiyor, alnımın şafağına gün batımı. karanlığın postacısı oluyor şehrin gözlerini kapaması. sonra alev alev birikiyor günün cehennem sancısı, ve ağızlarında bir damla suyla kuşlar, söndürmeye uğraşıyorlar bu yangını. peltek bir ağız gibi aralanıyor gecenin feryadı, yüzlerde birer doğum sancısı sanki. kirli elleri değiyor güne karanlığın. geri çekilen bir nehrin kıyısızlığı vücut buluyor ellerimde. arabesk şarkılar saklı ceplerimde, ve ölüm oyunu oynuyor çocukluğum. oysa bir makas ağzında volta atıyor ömrüm. hırçın dalgalara yenik düşen bir balıkçı çırağı gibi acemiyim yaşamın karanlık sularında. ve uçurtması bir yanardağına düşen çocuğun ölümcül gözyaşlarıyla yıkıyorum vicdanımı. göz göz olmuş yüreğim,bir et parçası.. biliyorum, bu uçurumdan en az bir kez düşeceğim. bu zehirli şarabı illa içeceğim. en çok öleceğim. gecenin balkonunda işte bu son buluşma, itsem kendimi öleceğim. yerle bir olacak çilekeş ömrüm. itmesem, gökle bir olmayacak kuş kanadı ömrüm. işte araf ! ölebilene aşk olsun. - Abdullah Cemek |