BİR KÜVET SU
BİR KÜVET SU
Mecnun gibi çöllerde dolaşıyorken gönlüm; Bir yudumcuk su değil, Leylasızlıktı zulüm. Hikâyemi dinleyen, duymuştur mânâsını, “Mecnun” bir deli demek, aramaz şifasını. Çöllerde serap oldu, Leylâ’nın silüeti; Bir âhu gözlü dilber gösterdi bir küveti. “İçi su ile dolu; ister iç, ister seyret, Eğer aklın yeterse boşaltmaya gayret et.” İster kaşık, fincan tut, istersen bir kova al; Bari bir işe yara, istemezsen böyle kal!” Şu derde bakar mısın, buhar oldum kahırdan. Ne farkı var bu işin “kırk katır, kırk satır” dan. Kaşıkla verileni kepçe ile alırlar; Fincana bade koyar, maşuka yalvarırlar. Gerçi su boşaltmanın bilmem kaç yüz yolu var. Küvetteyse tıpayı çekip atmaya bakar. Fakat derdiniz ne ki bu küvetteki suyla, Sular ana gibidir çölde insan oğluyla? Çabuk boşaltmak için, kovaya gitti elim. “Fakat su tükenince ne olur benim halim?” Diye düşündüğümü anlamıştı o güzel. Küvetteki suları döktü görünmez bir el. “Sen sadece gücünün yettiği işe karış, Her şeyi Mevlâ’dan bil, en son kendine danış. Denileni yap yalnız, her şeyi bilir Rahman. Ne farkı var yağmurun deryadaki damladan?” Dök de kurtul derdinden nasiplensin topraklar, Senin şer sandığında kim bilir ne hikmet var? Pişman oldum bu sözden sonra dökmediğime, Çöllerde yıllar yılı susuz beklediğime. Deli akıllı nedir, kim bilir bana söyle? Kova, fincan ve kaşık hekim mi hastanede? Yüzde atmış beş sudan yaratmış Mevlâ’m bizi; Hangi kabı doldursak, görürüz resmimizi. Başıma neden geldi bilemem bu imtihan, Kız söz söyledi gitti, sonrası oldu yalan: “Göklerdeki su yere rahmet için yağıyor, Hak aşkıyla toprağa deva için yağıyor. Çilen bitti ayrılman; ha bu gün ha yarındır. O küvette gördüğün senin göz yaşlarındır.” Ünver PAZARLI |
tebrik ederim kalemin daim olsun