su
yine yokuş çıkmak düştü cılız bedenime
ayağımda yaşadıklarım köle gibi hangi dağa kaçayım hangisinde ab-ı hayat soluk kadınlar geçiyor önümden yüzleri soğuk elleri sıcak tutmaktan efkârını avuçlarında kan damlıyor hayat çizgilerinden sararmış patikalara yayıyor saçlarını içinde bitmek bilmeyen güz sancısı ölüm kokluyor uzandığı topraktan içine çekiyor bir nefeste ilaç misali gülmüyor kadın ağlamıyorda yaşıyor nefessiz nasıl yaşanırsa güneşe dönmekten kararmış yüzü ısıtmıyor güneş cesedini cehennem gibi bir susuzluk çatlamış dudaklarında içiyor bulduğu pınardan kana kana serinlemiyor içi yine yanıyor kaybolan karanlıkta bir ışık arıyor saçlarını elleriyle tarıyor kan bulaşıyor kan kokuyor kuyudaki yusuf geliyor aklına kanli çemberiyle gözyaşlarını siliyor ferahlıyor rabbi geliyor aklına kaldiriyor kanli ellerini semaya bir cümle dökülüyor kül rengi dudaklarından; "doğrusu Rabbim gönderdiğin her hayra muhtacım" |