Akşamlar
boylu boyunca uzanıyorum
solumun soluğuna elimde ölü bir kaç dal ağrı belime inmiş saçlarımın yağlı urganı dansa kaldırıyorum yalnızlığımı topuklarımı vura vura dünyaya koca kırmızı bir ayrılık kara saçlarımda gül açmış kim korkmuş ölümden hangi tesbih tanesinden saçılmış sabır ve daha hangi kağnı ağırlığında yollarına asfalt dökülecek umutların kanım ağrıyor kanım ağrıyor kırmızı bir nehirde ıslanıyor yanışlarım akşam şimdi ezan akıyor minarenin taş oluğundan baş vuruyorum boşluğumun kıblesine amin diyorum amin dileniyorum bir kadın geçiyor gözbebeklerimden sarı filesinde üç beş karanfil ağzında damla sakızı bir dert iç çekerek geveliyor ömrünü kursağına dizilen yılları patlatıyor umarsız ben ve İstanbul ve yuvarlak bir fiskosun dantel örtüsünde içiyoruz kahvemizi titrek ellerimizle yine döktük gündüzü geceye demlene demlene ölüyoruz dostlar biraz kaçak mutluluk bir tutamda bergamut katıp içeceğiz yoksulluğumuzu.. . . bir fincan daha ? |