Nâr-ı Kül
Dinle dengbêjim ...
Sana dökülen dilsiz ezgileri... Ve Sana kaybolmuşluğum ürkek bir şâir kalem dilsizliğini Damlanan içimin küllenmemiş sevdası // s u s k u n u m // Üşüyen yüreğin uğruna Karanlığına geldim Tut üşümüş yüreğimden ki bendim yas tutmasın Söyle dêngbêjim söyle ... Yanık yaralı sesinden Mülteci şiir gözlerinin koyusundan ’Nârê’ türküsünü söyle Sensizliğimin yalnızlığına d’ o k u n s u n a ş k Dikişleri tutmuyor sancılarımın Nasırlaşan yüreğim küskün bir çocuk taşır gözbebeklerinde Sus mısralarımın meramında Tenine ilikleyip sevdanın koyu lehçesini Devrik imgelerin yönsüz pusulasında illegal düşler peydahlıyorum Müptelası olduğum gözlerinin karasında kırbaçlanıyor ruhum Ey ruhumun sevda gerillası Bir güneş düşün ki, göklerin Vaat edilmeyen cennetimiz Gri gölgelerde sevda mavi düşlerimiz Küllerim sevda yangınından doğar Yutkun şimdi zemherinin zifirini Ruhumun musallasına da semâlar devrilir Vâkitler... Ölüm yolculukların Karanlık menzillerin arâfında Mahşerin senfonisi ruhum Ölüyorum Gömülüyorum kimsesiz sûbyanlar mezarlığına ’ hor görme sevdam âciziyetimi ’ Âlev tutarken sinemin kıblegâhında aşk Melekler yâs tutar figânımdan Aşk utanır Yakamoz gözlerimin semâsında yağmur fırtına Ki, yağsa yağmur şırıl şırıl ne fayda!. Eksilen sensiz yanıma Oysaki, sen mahremiyetimin adıydın Ve ben anasıydım doğmamış şiirlerin Ört üstüme ahrâzlı yaralarını Azrail, geceleri kör edenim Kanayan yanlarımdan tutuştur küllerimi... Bu gece; Bir avuç yakamoz serpip üzerine günahlarımın Bir nefes ölüm üfledim rengine şarabın.! Ve Seni özlediğim zaman Yüreğimi yerinden söküp Akbabalara yem etsem Hâni diyorum Özlemin kadar acıtmaz dengbêjim Gizem İlker |
hasret ne güzel
tebrikler
tebrikler