Ruh Tufanı
""Yağmur yağıyordu usul usul
İnsanların saçını, yanağını, el ayasını, gözlerini, Cümlelerini öpmeye çalışıyordu Yere düşenlerse telaşsız Caddelerin yüzünden ayak izlerini siliyordu Açık pencerenin önünde Yağmurun dansından habersizdi bir gölge Hiç bir şey yeniden yaşanmıyor diye düşünüyordu Öfkeyle yumruklarını sıkarken Kendine dönmeye çalışıyordu, Bilmeye, kaybettiği aslına varmaya Aynanın önüne sürükledi bedenini Ve bir ses... Yağmur muydu konuşan aynanın sırrı mı bilemedi"" Toplayıp cesaretimi bağışla diyerek dikildim karşısına Cemaline yorgun izler, saçına aklar düşmüştü. Tedirgin bir kucaklaşmadan sonra acılı bir tebessüm çöktü yüzüme Dokunduğum ellerinde merhamet, bakışında hüzün vardı. Derin bir nefesin ardından sordum; Hala benimle misin? - Kaybettiğin olmadım tek bir an Sende kayboldum zaman zaman. Beni boş ver, kaybettiklerine yan Yan ki, artık uyan! ""Herkes saçlarını saklıyordu yağmurdan, tenini de Kimseler tutmuyordu elinden pencerenin önünde Kim bilir belki de bu yüzden Hep yalnız geliyordu yağmur gökyüzünden Yinede kin tutmuyordu, küsmüyordu Tohumu bahara hazırlamaktan vazgeçmiyordu"" Kovulduğum ülkeleri tahayyül ettim bir an ve terk ettiğim öz yurdu Başımı hafif yere eğerek mırıldandım; Bazen kendimden bazen her şeyden kaçtım Adımlarımın gürültüsü bastırınca sesini Duyamaz oldum seni Buzlanmış yüreklerde donakaldım Dönüşü müjdelese de hazan dalları Hüzün masallarında buldum ismimi Kaçırdım beklediğim taze baharları - Hazan mevsimini veda mı sandın? Hayır, geç kalmadın hiçbir şeye, kendini erteledin sadece Bir ömür bir güne bakar, gün var ki bir ömrü yakar Geciktirensin geciken değil Bazen yüreğinin koşarak götürdüğü yoldan, aklın emekleterek döndürür. ""Toprağın yaralarını sarıyordu yağmur Geç kalmış gibi biraz mahcup Çatlamış dudaklarından öpüyordu Ne yoruluyor ne bıkıyordu Mutluydu nedensiz ve delilsiz Her daim huzurlu"" Yoruldum çok yoruldum. Dünyayı sırtlayıp taşırım da ağırmış insan yükü taşıyamadım. Sana sormadan çıktığım her yol çıkmaza girdi. Mutluluk nerede sahi? - Yorulduğunu anladıysan, gücünün farkındasın. Bazen durmak yürümekten çok yorar insanı Gidecek yerin olmasa da yürüyecek ayaklarındır mutluluk sebebi. Her adımda şükretmeli. Huzurun adresini mi arıyorsun avuçlarını aç ve yürekten konuş. Yer gök avucuna sığacak kadar küçük… Biliyorum, küfre bulaşan elleri gözyaşı yıkar Yüreğime daldırıp ellerimi yıkadığım her yüzün maskesi düştü. Öğren de gel diyen bakışlardan kaçsam da, inatla anlamak istiyordum. Çok bilenlerin yanında bittim, itildim. Soluksuz kalıncaya dek sustum, rahat değildim. - Rahatsız oluşun onların rahat oluşundandır Vicdanın sesi sadece kalbi olana ulaşır Benlik ise vicdansıza yaraşır. Ne hazindir ki rahat olan sağır rahatsız olan dilsizdir. Şimdi kanadın kırık, belki yaranı sarsam tekrar uçup gideceksin... ""Yağmur sustu Şimdi kendini toprağın rahmine sunma vaktiydi Nefesini tuttu Kokusu olmadan uyuyamazmış gibi Tebessüm ederek koynuna sokuldu Adımları keşmekeş notalar gibi değildi"" Emin değildim o zamanlar. Yaşayan var mı yaralanmadan Hatırlıyorum da her gidişim küstürmüştü serçeleri. Örümcek ağına dolanınca anladım ki Bütün yaralıların kabuğu bende Anladım ki geç olmadan geri dönmeli… - Unutma, hatırlamak unutanın diyetidir. Karar verip döndün ya Tende can solana kadar, gitsen de bir kalsan da bir... ""Sımsıkı sarıldı toprak sevdiğine Gecenin en demli vaktiydi Ne isyan cümlesi vardı dilinde Ne de tövbe isteği Güvenmek sadece kendine ve sevgiliye Tetikte beklese de kan rengi insanlar Bu seremoniye kayıtsız kalamıyorlar Belki utanmak ve aşk sadece İnsanı aslında var kılıyorlar"" Neyin doğru neyin yanlış olduğunu şaşırdım. Ne olur izin verme gitmeme. Yanlış doğrunun peşinde sinsice gezerken nasıl temizlenir dünya. Nasıl doğru kalır insan? - Doğru yanlış içinde, yanlış doğru peşinde Doğrusu yanlışıyla insansın sen de, niyetin kadarsın... Sadece kendin ol, güven kendine Kendinle yarış, düşmanı beklet, kendinle barış... Bir insan nasıl başarır kendiyle barışmayı? - Ne rüzgârda dağılacak kumdan kalem var Ne yağmurda akacak boyam Kırdım ben’i anlatacak kalemi çoktan Renkli boyalarımı çocukluğumda bıraktım sana gökkuşağı çizemem Sanma ki her cümle boyumdan uzun Anla deme, anlat deme Anlatmak anlamları zedeliyor Görmek anlamaya yetiyor... ""Vuslat tamamlandı Yağmur bitirdi masalını Toprak bahara gebe kaldı İki farklı bedenken bir olan sevgililer Detone olmadan söylediler şarkılarını İnsanlar uyuyordu o vakit kimliksizce Kadere yükleyerek sorumluluklarını Ve veda vakti Gözyaşlarını sakladı yağmur İçindeki acıyı sakladı toprak Nasılsa bu hikâye tekrar tekrar yaşanacak"" Anlamsızlıklar ortasında anladığım tek şey var; Tüm ezberleri bozduran aşk; Her kavuşmayla küle karışmak Bir ayrılıkla öze kavuşmakmış. Yani kendime, yani sana... Lakin kaybettiğim dünlerime acıyorum. Her umut bir tomurcuktu, kurudu filiz vermeden. Şimdi nasıl yeşermeli yeniden? - Hayata küsebiliyorsan hala hayattasın Bir gün o seni değil sen onu terk edeceksin Gidenlere bak, kalan kuru bir dal Yeşerdiğini göreceksin, yeter ki bir nefes al, Kar mı yağdı dağına, ayaz mı değdi bağına, çığ mı düştü yoluna Bu bitkinlik neden? Düştüğün kuyu çıkacağın zirvenin habercisidir. Durma hadi silkelen... Kulak ver şu sabah ezanına Gecenin ardından gündüzü, cefanın ardında sefayı Ve en güzel vuslatı hatırlatmıyor mu? Hayatı bana kısaca özetle, tutacağım yol olsun. Karanlıklar içinde arayışım son bulsun… Gölgesini arkada bırakanların ışığı önündedir Hayat umutla yürümekten ibarettir Gün gelecek gün bitecek diyerek Aldığın her nefes berekettir… Ayağa kalkıp perdeyi araladı Güneş ruhundan gülümseyerek öperken Aynada görünen yüz/ü silindi Asla yalnız değilim diyen Musa’nın gözleriydi baktığı Yenilenmişti Kovulduğu her kapı kendine açılıyordu aslında Hatırlayıp döndüğü kendinden başkası değildi… Şiirin her aşamasında bana yol arkadaşlığı yapan Razı Hocama, Sesiyle çalışmama ortak olan Deniz Hanım’a, yine sesi ve güzel montajıyla güzellik katan Yıldıray kardeşime teşekkürü borç bilirim. |