HAZAN SUSMASIsusarak... çıkrığa sarılan zamanı iğde çiçekleri açtığında göreceksin toprak damların başına yatmış gece siyah gözleriyle bakınca yollara ayaklarına takılı mavilerle geleceksin hangi limanın uykusuyla yatabilirim dizlerine bir vapur çığlığı dayanır kokuna ben sırt üstü bakarken yıldızlar ülkesine sokaklara düşler saçmış ihtiyar bir ağacın hiç hesapsız sabrını veriyorum yokluğuna ve deniz feneri kırpıyor saçlarıma düşen İstanbul ışıklı denizi artık buruşmuş göğün yağmurlarıyla bekle tek kişilik müstakil bir sevdanın o saklı bahçesinde seveceğim seni kentin varoş dağılımı öksürüklü gece ve hapşırmayla bir anlık ölü caddeler yinede adımladığım saatin tik taklarında gör beni cebimde sıkıştırılmış şiirler alnımda senden kopup gelmiş uzak bulutların beyazına takılmış atmosfer dur ve seni seviyorum diyebilmeyi öğret sırtıma çöreklenmiş asmalar avucuma kaçmış güz yanığı ekim bağırarak merhaba dediğim suskun yalnızlığıma alışta gel takvimlerden rakamlar koparmış duvar yazılarıyla örülü sevdayı sabrın eşkıyalığında göreceksin daha ne kadar aklımı sıfırlasam derken yüreğinin alfabesiyle sevmeyi öğreneceksin dağınık yatağın o kimsesizliğinde anla beni kapının eşiğine dolanmış gitmeler arkasına bakmadan vedayı asar ya korkakça işte o korkunun üzerine kibrit çak hürriyetin kuşatmasıyla doğaçla ateşi hep sonradan değil hep baştan gelmeli sevda sana seyyah notları biriktirdiğim derviş gecelerimden bakıyorum saçlarında hazan ihtimalleri öldürmeden gülüyorsun aşk olsun dudağının u dönüşündeki gülüşe anlamaktan öte farkındayım direnç çiçeği saklıyor gözlerin batıl inanç kirlenişinden uzak üstü başı aydınlık bir lisanla konuşuyorsun dahası reçine yapışığı camın dışı içi buğulu resimler ve iki demli çayın sevgilisi hayat güvercin mektuplarıyla masallar kazıdığım bu kent üstü örtülü yetimliğimdir kırk kere düşlediğim kırk kere aldandığım zaman çağır beni en uygunsuz anında pranga takılı utangaçlığımda bul beni sevebilirsen hüznümün kırıklığını yalın ayak çıplak bir ruhla eriş yoksulluğuma hesapsız sarhoş bir anıyım peron önlerinde meczup bir kara sevda dinamitlenmiş göçük paramparça bir duygunun ağır yarasıyım alışabilirsen kavgama dayanabilirsen küfürlerle bezeli koşmalarıma ve düştüğümde uzatabilirsen usulca elini bana dayan yürekle dayan huzurla dayan sevdayla dayan sevgime dayan tüm suskunluğum adına rakı beyazına karışan martı sesleri tahta masanın güvenli uykusunda aralamış aşkı beyaz peynirin,kavuna kardeşliğinde balıkçıların sağanak tütünleri dolanıyor geceye bu kentin ağlamasıyla büyümüş sancılarım kederlerim kumsaldan bakarak lacivert sulara yarının ne getireceğini bilmeden üşüyor kendince yanımda gölgen olmadan hissetmekle seni bütün bu var oluşumun yokluğunu giyiniyorum gece nöbetine çıkmış çöpçülerin sevda artıklarını süpürüşleri kasıma bir iki adım kalışın hikayesidir dalgaların kıyıya vurduğu duaların rüzgarla dilime dolanışına gel romatizma hayatlar çekilmiş perde ardına hastalıklı bir günün ardından kayalara demirledim yokluğunu sen baygın ömrümün doğaçlama rüzgarıyla gel bıktığım bütün ezber yalanlar ve dramatik mecburiyetlerden arındır ruhumu ben kimse değilim sen kimse olma dalında bir yaprak yoldan geçen bir göçmenim sen kimse olma ayıtılmış bir aşka as yüreğimi yol üstü bir lokantada bayatlamaya yüz tutmuş çayda sev beni hep taze olacak değil ya hayat en eski türkülerin kaburgasında sakla beni gözlerimin raylarından düşerken trenler avucunu topla ıslak vagonları hep umutlu olacak değiliz ya ağır tahribatlı kelimelerle döveriz bizi sonra bir dağın başına çıkar güneşin gözlerinden çekeriz umudu ben kimse değilim sen kimse olma ömrün iki günü geçer bir günü kalır geriye loş yılgınlıklar soğuk kışlar ana yurtsuz bir sevda eninde sonunda elime konar elin soluma dayanır etin kestane közlü mevsime uğrak bir yerde kasım patı satılan ayın dilinde sohbet ederiz ben kimse değilim sen kimse olma yağmur göğün astarına geçmiş her an kopup düşebilir toprağın esmerliğine kim bilir kimler kurak alışkanlıklara sığınmış kim bilir kaç yüreğin sığıntısı aşk parmak uçlarımdan saldığım ayazı saçlarının yazında sakla bir ihtimalle beni sevdiğini söyle çatırdayan şu kentin terk boşluğunda s’den başlayıp m’de biten saklanışta ısınayım resmi kalabalıkların yasadışı yalnızlığını arıyorum sende kent ince bir karabasan sağım solum üşütme bağrımın ortasından geçen sevmelerim sadece sana çıkıyor çıkıyor ve bekliyor hazan saçlarını trafik ışıkları üç renkli yığılış sokakların ardı kör karanlık çingenelerin topladığı bir sus gecesi üstüm başım senle dağınık ütopik bir aşkın çağlar öncesi dirilişiyim artık zulada korkum yok acımsı düşler,kavrayışlar tattım sen sadece sevmeyi ver bana aşkın dirayetiyle anlamalıyım kendimi son bir kez susarız sonsuzluğun içinde konuşur bütün hikayemiz .... bağışıklık kazanmış ruhani aşklar adına, sevmek sonuna kadar demek... |