birikim
sislenmiş inzivaya çekildiğim köşe
toprakla hem dem olan antik yalnızlığım soran olur mu çürümüş kemiklerin hatrını dili çözülmemiş yazıtım kaç asır bekleyecek ne zaman son bulur bu gizem bilmem söylenecek ne çok sözüm var gündüz çekmiş elini yüzyıllardır berzah aralığında vaveyla mahkumu ah kurtulabilsem gecenin dehşetinden baki bir sehere tutunarak hangi çağın sahilinden derinliğine bakmadan daldım toprak denizine lahitin damı çöktü nakşı neydi nicedir renge yabancıyım rüyamda çizdiğim umut resmine saldırıyor bir olup geceyle gündüz indirildiğim günden beri buraya ayrı düştüm sesten renkten nefesten güncellenmemiş onca asır teşhisi konulmamış yangılar bağımlıyım yangınlara yürekten karanlık çekilecek üstümden ufkuma doğacak gülümseyerek sabah sislenmiş köşemden ağırırken özlem biriken ne çok sözüm var |