Okuduğunuz şiir 29.8.2014 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Sıradaki öpücüğün el kitabı-taşlaşma enstitüsü
düşsüzler zamanın sulak tarafındayken bozuk hücrelerle hızla kuşatılan bir mikro cehennemde gelecekten geçiyordum kimse dönüp söndürmez o ateşi sürüklendiği havada
bu nasıl veda edileceğini bilmemekti
dünyanın bekleme odasında Sıradaki öpücüğün el kitabı’nı düşürdüm ruh taşıyıcıları atmosferden geçerken ay ışığına yakalandı onlar sadeliğin yükselticileri
hayatlarına ateş etmek için acele edenler ay tarafından farkedilmez tımarhaneler çöplükler mezarlıklar hapishaneler hayatına ateş etmek için acele edenlerle dolu
Çok üzgündüm Tanrı beni o gün sağacağı ilk inek listesine eklemişti memelerimden süt yerine kan geldiğinde öleceğimi biliyordum Sıradaki öpücük’lerin hepsi irinle kaplı pis kokulu kolozyonlarla sarılmış gelip gidecekti
hiç olmamış olmamayı isteyecek bir lüks olsaydı tanrının yanakları kötü kokacaktı
suç doğmanın kötücül karşılığı sıradaki suçlu 14.878. ağlamasının ödülünü içiyor emekliyor koşmaya çalışıyor kendi sınırlarını oluşturuyor yıldızüssünde çalıştırılan mikroplar dünyanın dağlarını denizin dehlizlerine kadar indiriyor bu işlenmiş sınırsız derinlik sınırları şeffaflaşan zihnime ışık tutuyor beynimle kozmik çatılar arasına saniyede 10000 kaçış teorisi yerleştiriyor zaman uzman kuşlara bölünüyor gökyüzü filozof yağdırıyor yasadışı dişlenmeyi isteyen mavi portakal gölcük olduğunu bilmeden denizim tekneler benim diyor
iyi gözler kötü gözlerin sürmesidir şimdiki saniye sürmeli sonraki silik daha sonra kötülüğün adı da sonra da yok
herkes olduğu kadar yaşadığı ve yaşlandığı kadar kocaman birer ev değerli mücevherler son model arabalar değil gelecekle olan ilişkileri buraya ait zamanı durdurup içinde dinlenmek isteyen kimse yok çirkinliklerin hormonlarını avuçlamasına somut suçluların arasına girebilmek için izin veriyor
büyük suçlular nadasına hoşgeldin ilk ağlamadır
tabelalar paslı ve siliktir burada başarısızlar gibi içgüdülerini kullanarak girersin
neşeli bir çiçeğe konmayı reddettiğimde gecenin tarlasında beyni ağzından dökülen insanlar görünmemeye başlayana kadar gittim özgür tasarımım gün ışığında işe yaramadı nereye bulaşacağını bilemeyen virüslerle tanıştım kaçtığım ve geldiğim yer aynı küçüklükte "başta" her başarısız insanın solgunluğu sonda "olmak kudreti" eriştiğim hilelerle kazanılan dünyada kestanelerini süslemekte olan masalcıyla tualine isim düşünen ressamla kırbacına pembe püskül takan çiftlik sahibiyle siyahın üstüne pembe boyamaya çalışanla kendini derisinin içinde yetiştirip taşlaşmaya başlayanla aklına hayatı ve evreni sığdıramayanla aynı biyolojik ölmekteliği paylaşmıyorum
Arizona’da kendini balık zanneden balonlar tanıdım balıkçılardan korkup kuşlara yakalanan balonlar sıfırlanıp sıfırı yok eden tek varlıklardı
başladığım doğmaya hangi müzik eşlik etti dinliyorum bitirmek üzere olduğum yaşama aynı müzik eşlik ediyor dinliyorum
gerçeklikten geçiyordum ölüyor olmam ve herkesin ölüyor olup sıfırı öldürmemesi sıradaki TAŞLAŞMA doğuruyor.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sıradaki öpücüğün el kitabı-taşlaşma enstitüsü şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sıradaki öpücüğün el kitabı-taşlaşma enstitüsü şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Resmine baktığım güzel kız, genç kız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni Eski bir albümde durursun yalnız Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
İki harf, bir imza, bir tarih; garip Besbelli üçü de mutsuz muzdarip Aklımı zorlama karşımda durup Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
Bilemem aradan geçti kaç sene Memleketin nere, kimsin adın ne ? "Hatırla" diyerek bakma yüzüme Unuttum, Unuttum, Unuttum seni.
A.Karakoç
...............
Güzel şiir hatta çok çok güzel bir şiir.Defterin son zamanlarda nadir gördüklerinden.Üsttteki şiirin günün şiiriyle bir ilgisi yok uzaktan yakından.Paylaşmak istedim. Kelimeleri güçlü kullanmış şaire,oynamış hatta kedi misali.Tebriklerimle.
ah sevgili Pınar'cık neden böyle yapıyorsun sürekli neden normal insanlar gibi yazmıyorsun? aynaya yazıp uzaydan yansımasının yansımasını şiir diye sokuşturuyorsun fakir beynimize? sanki bir kırkayak yürürken izlermiş gibi halüsine ediyorsun insanı!
evet şiir bir yanıyla kelime sihirbazlığı amlam öteleme illüzyonu bir şiirimde söyle dedimdi;
unutsam unutsam; düşlerimde yürüyebildiğim, beynimle ayaklarımın yer değiştirip nefessiz bir uykuya daldığım an!
sağır bir ressamın; kristal vazoya düşen ’gözyaşlarımın sesinin resmini’ çizebildiği an!..
yani hiçbir zaman!
ve işte yaptığın tam bu!
insanı sağır edip piyanoda Mozart'ın yüzbilmem kaçıncı bestesini çalıyorsun!. yapma bunu...
ben sana gün gelecek belki en iyi değerli şiirleri sen yazacaksın dedimdi doğru. içindeki; bedenine 3 aklına da 5 beden dar gelen düşünce uzayın için yanılttın beni!
ben şâir olacaksın dedim sen tuttun SHAKESPEARE oldun!
Tanrı çok az kişiye düşündüklerini değil hissettiklerini yazma kâbiliyeti verir! Onlardan birisin şüphesiz kıymetini bizim kadar bilirsen!
Zamani durdurup icinde dinlenmek isteyen ben varim canim kizim. Evrenle birlikte muthis bir yorulmusluk. Dileyene verebilirim insani hirs ve heveslerimi.
Cok az insan Cok az madde Ve bi kac iyi kalp... yeterli.
...senin dunyani cok iyi bilen olarak siirine hayranligim ve saygim buyuk. Sevgiler kizima.
Şiir anlamsal bütünsellik içinde baştan sona sağlam ve emin adımlarla ilerlemiş.
Şair kurduğu evrende, gerçeğe dayalı inanç çerçevesinde dünyayı, insanları, yaşananları, duyguları, iyiliği, kötülüğü geniş bir persfektiften ele almış.
Ne var bu evrende
Yaratıcı var Cennet var Cehennem var Dünya var yaşanan an var yaşayanlar var suç var ceza var iyi var kötü var ve bunlara yüklenen farklı anlamlar var. geçmiş var şimdi var gelecek var
gerçek ve yalan var
Ölümün ve yaşamın gerçekliği - yalanlığı... netliği ya da flu olanlığı var.
ölüm var...Ve tabi ki bütün bu ayrı evrenlerden yaşanılan dünya ve zamanlardan ölüme kadar geçen sürede yaşanılanlara derin, hicveden bir Mukayeseli bir sorgulama var. ı
Şiirin kurgusal yapısına baktığımızda,
Ne diyor anlatıcı, öykü vari gibi ama olmayan, dijital son teknolojinin uygulandığı artık uzay çağının da ötesi bir gelişmişlik düzeyinde olan, bir insanın önce düşsüz ama zamanın su gibi akıp geçtiği cennetinden, düşlerin çok kurulduğu, hayattan başka şeyler beklemenin cehennem olarak görüldüğü alevler, ateşler içindeki yere doğru bir yolculuk içinde şiirine başlamış.Sonra ne olmuş...Dünya...yaşadığı yer bekleme odası..
Derken... yaşarken düşlerini yaşatanların dünya dışı , düşleri olmayanların başka bir dünya dışının, birbirinden geçiş yeri olan dünyanın ise başka bir dünya olduğunun altını çizmi.
Evet 3 dünya...Cennet, cehennem, dünya.....Hissettiklerimize, anlamlandırdıklarımıza göre yaşadığımız yerler.Dünya da her üç dünyayı da görürüz. Aynı zaman da bütün zamanları sırasıyla bu üç dünyada görüyoruz.
Felsefi derinliğiyle, hayata, insanları derinden sorgulamasıyla gerçekten nitelikli çok nitelikli bir eser okudum.
Düş kurmak cehennem, çirkinlikler içinden geçmemek kaçınılmaz gerçek gibi veciz bir söz eklemek geldi içimden.
Sürrealizm dokunuşlu anlatımıyla ; özgün, yaratıcı , imajlarıyla şiirin başlığı gibi mesela, ciddi anlamda hem görsel, hem duyusal, hem zihinsel anlamda okurunu sorgulara çeken, dünya - hayat - insan üçgeninde yaşıyor olmanın anlamını katmerlendiren bir eserdi.
Kutlarım değerli eserinizi Pınar Hanım.
Teşekkürler paylaşım için.Esenlik dileklerimle.
Şükran AY tarafından 8/30/2014 2:03:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Duygu, çağrışım ve izlenimlerin dizeler halinde dile getirildiği söz sanatıdır şiir. Hiçbir zaman kesin ve tam bir tanımına ulaşılamayan türlerden biridir ve çok genel olarak şiir, düzyazı dışında kalan bir anlatım biçimi olarak nitelendirilebilir. Ama şiiri düzyazıdan ayıran yegâne özelliği, dizeler halinde yazılması değildir. Diğer yazınsal türlerden farklı olarak şiirde çağrışım, imge, sezgi, duyular, duygular önemli bir yer tutar. Anlatım daha kapalı, söyleyiş daha müzikal ve etkili, duygular daha güçlü, algılar daha ön plandadır. Şiirde tanrısal bir yücelik, büyüleyici bir güzellik, çözülemez bir gizem, sözcükleri ve sesleri birbirinden ayrılamaz bir ezgi vardır.
Şiir, dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak bir olayı, ya da bir duygusal ve düşünseldeneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır.
Valery’nin tanımından hareket eden Suut Kemal Yetkin, yürüyüş ile raks (dans) arasındaki farkı, düzyazı ile şiir arasındaki farka benzetir ve “Şiir bu kadar esrarlı ve çözülemez bir terkip olduğuna göre, nesre çevrildiği zaman şiirliğini koruyan bir şiir tasavvur olunamadığı gibi, nesrin nazma sokulmasıyla elde edilen bir şiir de öylece tasavvur olunamaz. Ve gene bir öylece bir şaire şunu veya bunu anlatmalısın demek kadar manasız bir şey olamaz. Zaten şair bir şey anlatmaz, anlattığı zaman da şair olmaz” der. İlk şiirlerin insanoğlunun dinsel törenlerine eşlik ettiği, bilinen bir gerçektir. Çağlara ve toplumlara göre şiir beğenileri, mükemmel şiirin ölçüleri değişse de, iyi şiirin nitelikleri hemen hemen her dilde ve kültürde yukarıda belirttiğimiz ortaklıkları taşır. Destanlar, ninniler, türküler, ağıtlar, insanoğlunun ilk sözlü sanat ürünleri ve ilk şiirleridir aynı zamanda.
Ahmet Haşim, “Şiir, bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır” diye tanımlar şiiri; J. Cocteau “Ne masayı anlatacağım diye masa kelimesini kullanacaksınız, ne kuşu anlatacağım diye kuş kelimesini, ne de aşkı anlatacağım diye aşk kelimesini” der; Salah Birsel’se Şiirin İlkeleri’nde aynı konuda şunu söyler: “Doğrusu şiirin hiçbir anlamı olmaması değil, şiirin o anlamı bağırmaması gerekir“. Bu tanımlardan, şiirin işlevinin anlatmak değil, duyurmak yani hissettirmek olduğu sonucuna ulaşabiliriz. İlhan Berk de “Anlamla Yola Çıkılmaz: Şiir Bir Şey Anlatmaz. Anlaşılmak İçin de Değildir” başlıklı yazısında aynı noktaya değinir:
Bir şiiri anladığımızı söylemek çok su götürür. Bunu yalnız büyük bir şiir için değil, orta halli bir şiir için bile söylemek zordur. İyi bir şiir anlamla yola çıkmaya her zaman engeldir. Her şeyden önce bir şiirden bir düzyazıdan anladığımız anlamada bir anlam beklemek, ona öyle yaklaşmak şiirin doğasına aykırıdır. İyi bir şiir bir şey anlatmak şöyle dursun, ona uzaktan yakından yanaşmaz; arkasını döner. Anlatılmaz olanladır onun çabası, savaşımı. Ordadır gözü, ordan seslenir, bakar. Böyle bir şiirde anlama sarılmak işe yaramaz. Bunda usun da yararı yoktur. Usla yaklaşmak şiiri bütün bütün çıkmaza sokar. (…) Oktay Rifat bunun için “Akılla yazılan şiir en kötüdür bence” diyecektir.
Behçet Necatigil’in şiirle gerçeklik ve bilgi arasında kurduğu bağ da İlhan Berk’inkine benzer: “Şiir bir sorun, bir durum üzerine ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur, bir kıvamını bulmadır” derken şairin söylediği, sadece sanatçının değil, okurun da şiire kattıklarını düşündürür.
Şiiri diğer türlerden ayıran en önemli fark, gerçeği imgelerle anlatması ve her okuyanda farklı bir etki, izlenim, çağrışım yaratmasıdır. “Güneş batıyor” cümlesi, duyan her kişi tarafından aynı şekilde algılanırken “Gün çingeneler gibi göçebeydi ufukta” (Cahit Sıtkı Tarancı) dizesinin her duyanda farklı bir etki yaratması, imgenin gücünü gösterir.
Şiirsel sözün düz yazısal sözden en büyük farklarından biri de, şairin sözcüklerin ezgisini yakalamasıdır. İlk anda müzikal etkiyi sağlayan şeyin ölçü ve uyak olduğu düşünülebilir ama modern şiirde bu türden biçimsel öğelerin hiç kullanılmadığını anımsamak gerekir. Yine de şiirsel etkiyi sağlayan nedir o halde? Fuzulî’nin bir gazelinde geçen “Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım” dizesindeki müziği yaratan sadece vezin olabilir mi? Sözcüklerin yerini değiştirirsek, sadece vezin vezin, google mi bozulur? Dizenin ruhunda da büyük bir değişiklik oluşmaz mı? Benzer şekilde Cemal Süreya’nın art arda gelen yirmi şiirinin son dizesini oluşturan “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” dizesinde ölçüden de uyakian da fazlası yok mu?
İnsanoğlunun ilk edebî yaratısı, şiirdir aslında. Ve başlangıçta, şiir, dans, müzik, tiyatro daima iç içedir; yüzyıllar geçtikçe bu sanatsal etkinlikler birbirinden ayrılır ama birbiriyle bağı yine de hiç kopmaz. Nitekim edebiyatta ilk kuramsal değerlendirmeleri içeren Poetika adlı eserinde Aristoteles, “şiir” derken tiyatrodan söz etmektedir; çünkü Antik Yunan’da tiyatro ve şiir birbirini tamamlayan türlerdi...."
ALINTI..
LaEdry tarafından 8/30/2014 10:57:26 AM zamanında düzenlenmiştir.
şurada şu yazılar konacak alanın hemen üzerinde bir cümle var, deniyor ki
-Sizin yorumunuz?
bence soru işaretinin bunca anlamlı olmasını sağlayan özne aslında soru olmayıp, sormadan yanıt alma geleneğidir...
sizin yorumunuz...her durumda sizin toplamınızdır aslında yani ne söylenirse yanlış anlaşıla' bilinecek bir garip alan,,
şairin dünyayı algılama ve onu ''yorumlama biçemi'' okuruna nasıl yansımış olursa olsun o esastır.,,
ve ki
'' tabelalar paslı ve siliktir burada başarısızlar gibi içgüdülerini kullanarak girersin
neşeli bir çiçeğe konmayı reddettiğimde gecenin tarlasında beyni ağzından dökülen insanlar görünmemeye başlaya kadar gittim özgür tasarımım gün ışığında işe yaramadı nereye bulaşacağını bilemeyen virüslerle tanıştım kaçtığım ve geldiğim yer aynı küçüklükte "başta" her başarısız insanın solgunluğu sonda "olmak kudreti" eriştiğim hilelerle kazanılan dünyada kestanelerini süslemekte olan masalcıyla tualine isim düşünen ressamla kırbacına pembe püskül takan çiftlik sahibiyle siyahın üstüne pembe boyamaya çalışanla kendini derisinin içinde yetiştirip taşlaşmaya başlayanla aklına hayatı ve evreni sığdıramayanla aynı biyolojik ölmek'teliği paylaşmıyorum ,,
şiirden alıntı yaptığım bu pasaj, hem çok sarsıcı hem de çıtayı yukarıya çeken bir sıçramaydı ve ben bu yüzden çok sarsıldım.,,
ölmekteliği,,, bu söz l emekliği pek anlamıyorum ama :)
Şairin iç dünyası; tanıklık yaptığı, boğazına kadar suça bulanmış dünyanın ruhuna yansımasıdır. ve acı, karışıktır. Kelimeler kırmızıdır. Kırmızı bir renk değildir, dev bir tımarhaneye dönmüş yeryüzünün merkezidir.
Sıradaki savaş Sıradaki katliam Sıradaki şair
Bazen sözcüklerin zindanıdır dünya susturulmuş sözcüklerin kanayan sözcüklerin ve dünyayı kurtaramayan sözcüklerin
Ama şairleri de çıkartırsan aradan, ne kalır geriye dünyayı çöle ve kan coğrafyalarına çeviren insanlar...
Biraz zor ama içine girince anlaşılır bir şiir Tebrikler Pınar...
Anladıysam arap olayım. Ama bunu söylerken amaç şiiri kötülemek değil. Gerçekten anlamadığım için iyi veya kötü diyemiyorum. Ama şu bi gerçek bambaşka kalite kokan bi şiirdi tebrikler..
Sair "yok"
Siir var
Dedikce kiziyorlar birde
sifir kayip
Sairi Siirlerde bulana Asktan ote Bir siir olsun daima
Kutluyorum .
Sevgi Bizden,
.
YAŞAYANKELİME tarafından 9/2/2014 6:40:58 PM zamanında düzenlenmiştir.