Ey bunaltıdaki Mezopotamya’ya zulmeden soysuzlar! Etrafımızı saran sivrisinek ölüleri
o dipsiz fısıltı pörsütür kulaklarımızı yorgun düşeriz limon bahçelerine sızılar denizinden esen yağız yel süpürür yalnızlığımızı yılkı sürüsüne karışırız bir bir
açıl İnsan imparatorluğu saçların kırılmağa durduğu kırgın mevsimlerde kimseler kalmaz da zürriyetinizden yeryüzünden çarpışarak çekilirsiniz: Zira ağaçlar bulutlar denizi sardığında müfrezeler egemen olamayan bu Ülkelerden gidersiniz göl karanlığına yüzgeçleri açılmış
gece ham olmamış gündüzün saatleri güz saatlerin her zerresi kapkara akşam bedeli ödenmeyen bir şehlaya kapılıp süzülür gördüğünüzde kirpiklerden rab siz deliriverirsiniz o an
belki ben anlatsam hatta sen anlatsan sis ile yıkanmış bir diyapazon çınlar sonsuz kim çalıyorsa size o vahşetin gongunu tepenize de gölgesi tüner başınıza doğrulur gün gelir gürz analarınız çocuğunu sele verir bahtını –yur sancıyla kalırsınız tek!
sizin için güneş tepenizde yer değiştirse de bir değiştirmese de dünya dönse de bir dönmese de çünkü uzun sonsuz gözünüzün önünü kaplayan sis ve çıt kırılmış bir kuğu boynu bükük dirilmeyecek anlarında çıkar yaralı yerleri öpük merhamet etsenizde bir etmesenizde!
zaten bütün tövbeleri tapınmış gövdenize sülük yapışmış ineceksiniz hangi düşlerden devrildiğinizi bile bilmeden o büyük hüznünüzle diz çökeceksiniz mağrur bakışlar delecek suretinizi damarlarınızdan kan çekilecek
ruhun uyuduğuna inandığınızda sonra haz sonralar ve daha sonra saçılır bebeklerin karyolasından gıcırtılar perdesinden süzülür bedelini ödemiş bir öcü gözlerin önünden süpürülür hep acil hane tortuları gökyüzünde durgun akmayan bir don havası gelecek atında mahmuzlar bir el gem’i
bir yer biliyorum bütün duvarları utançtan kırmızılaşmış baktıkça; içimin harman yerlerinde bir yel gibi durur durur ağlarım orada birikmiş hatıralar arınır kara geçmişten bir bozgun, yakarış çığlığı kendi özünde ay ile doğar orada nesnenin yalnızlığa ezgisi tiril tiril büyümüşlüğün orada ağız ağıza ısırmalar gibi terkedilmiş bir gün parçalandıkça ölüm gibi yontulan gözleri yalnız imgelemde yaşayan bir anafor cesedi ve söylenmemiş sözler kalır
ey geviş getiren caniler ey gaddarlığın emsalsiz alçakları -kuşkusu alçalmışlığın! bir çağ s/üzülür söz evinden son bulur o kirli roman
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
gözleri zift dolu adamlar! şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
gözleri zift dolu adamlar! şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.