31
Yorum
62
Beğeni
5,0
Puan
3655
Okunma

*öyle yazıp çizmekle olmuyor efendiler
kuduran öfkem çaresizliğimden...
renksiz feryatlar haykırır us’umda
yanık bir serzeniş delip geçerken kulaklarımı
saramam solumu kayıp ellerimle
kaybolurum
yitirirken çocukluğumun en bahtiyar günlerini
en zengin kalan yanımı
yine yeniden kaybolurum kelebek tenli sokaklarımda
sihirbaza gerek bile kalmadan!
diyorum ki içim içime dokunurken
tuşlara basınca geçecek mi yangınlarım
ah! bir bilsem
yine de yazmalıyım boşluğa düşen insanlığı
insanlığımı
fısıltıyla da olsa
duyurmalıyım göçmen dünyaya
duyurmalıyım fütursuz ’’i m d a t ’’sloganlarıyla
...
kuş olmayı bilemedik biz
özgürlüğü tadamadan düştük
düşürüldük
eğer bilseydik uçmayı mavinin gizeminde
bu kadar çırpınmazdık yeşerirken umutlarımız...
nefes almayı bilemedik biz
dört mevsimin nimetlerini görmezden geldik
yaz yağmurunun orijinal melodisinden
lapa lapa yağan karın asaletinden
kuru yaprakların tılsımlı sesinden
saçlarımızı dağıtıyor diye rüzgarın ellerinden
kuş seslerinin cıvıltısından
hep kaçtık... kaçabildiğimiz yere kadar
bir duyabilseydik o coşkuyu
bir hissedebilseydik
kimnbilir
belki yeniden atardı insan kalan yanımız!
sorarım size ve kendime
derin derin yaşamı en son
ne zaman pompaladık ciğerlerimize?
taze çiçek misliğini
denizin genzimizi tatlı tatlı yakan kokusunu
dost soluğunu
evlatlarımıza ne zaman sarıldık sımsıkı
sevdiklerimize ne zaman söyledik sevdiğimizi
ahhh!
ne zaman
ne zaman..?
kardeşçe yaşamayı unuttuk biz
vuran vurana
kıran kırana
kalleşlik
ihanet
yalan-dolan
sırtlarımızı haince vuran
o çok tanıdık
bizden eller de cabası!
ahhh!
biz biz olmayı unutalı
kaç ay
kaç sene
kaç asır oldu?
kaçıncı dünya savaşı bu Allah’ım
küçücük bedenler yok olurken çirkeflerin namlularında
her şey para-pulken
insanlık koşar-ayak ölürken
kaçıncı susuşumuz
kaçıncı..?
ne gerek var ki mezara
salamız dünün bilmem kaçıncı zaman diliminde
okunmuş en afilisinden
sürükleniyoruz ha bire soğuk bedenlerin gölgesinde
çağ da atladık
işte bu takdire şayan!
evlerimiz içinde yabancıyken birbirimize
kendi içimizden firar etmişken
teknolojinin esiri olmuşken
hadi ayağa kalkıp son kez
alkışlayalım
yaşasın kelepçesiz mahkumiyetimiz!
yaşasın ölen insanlık!
sonra...sonra yine sus’alım
susmaya alışkınız biz ezelden
bir...
iki...
üç...
’’t ı p’’
oysa çocukluğumun en çok sevdiğim oyunlarından biriydi bu!
Nagihan Ergül Çağlar
(Sevgi Kelebeği)
temmuz/ikibinöndört
gurbette
şiirime nefesini üfleyen sevgili Deniz Uzuner’e en kalbi teşekkürlerimle...
5.0
100% (55)