Söyle Gelişin Kaç Hilal Sonra
Senden gizlediğim hangi yüzüm,
Benden esirgediğin sözü yuttu ki? Gözlerimdeki hangi bakış ihanet etti bana? Neyin sırrını aşikar etti ayna? Hangi göz akıttı nazarını henüz acarlanmış mutluluğa? Ey mabedim! Gidişinle kutsalımı benden aldın ya; Oturdum gecenin yamacına sabaha ağladım, Kapılıp gelecekteki hasretin girdabına sabahladım. Yine geceler düşman olacak, Yine nefesim cellat bana, Dolanacağım yine yarım yarım, İkiside ağlayacak tamamıma. Yine sana değmeden düşecek gözkapaklarım, Daha gidişinin ilk sabahında, Çoktan rafa kaldırılmış olacak aydınlık şafaklarım. Uğurladım seni dilimde niyazlarla. Ay Hilal’e dönmüş, buruk buruk vuruyordu avluya. Aklım Ay’a yükseldi, Yüreğim seninle gitti,sesim kaydı tellerimden, Sus, oldu. Dur! diyemedim. Susma sen söyle bari; Gelişin kaç Hilal sonra? .. Yine düşüp dünyanın dışına hayatı arayacağım, Boşluklarda dolaşıp eli boş döneceğim başladığım yere. Dört duvar ezberleyecek sancılarımı, Sıtmamadan mum üşüyecek, Gökkubbe titreyecek çığlığımdan. Şafak bir günü doğurana kadar, Ben dokuz ağrı doğuracağım tek sancıyla. Gidişinle aldın dünyaya dair tüm heveslerimi, Kopardın o ince bağı, Şimdi canımla ödeyeceğim üzerime saldığın hasretin bedelini. Kapattın geçişleri,yol bırakmadın, Akışımı kestin söz bırakmadın, Ayakta duracak yüz bırakmadın, Kaptırdın tüm hayallerimi gerçeğin tuzağına İz bırakamdın... Kesildi rüzgarın nefesi,kapandı hayatın kapısı, Bari sen arada bir nefes yolla, Bir tebessüm çal dudağıma, Yusuf’un gözlerinin hatırına. Gittin ya; Aklım hücresini,kalbim kafesini, Gözlerim yuvasın,ruhum küfesini terkedip seninle düştü yola. Güneş şahit olmak istemedi sensiz bana, Gizlendi gün boyu bulutların arkasına, Ardından akşam indi kente,gözleri sürme sürme Söyle kuyu gözlüm; Gelişin kaç Hilal sonra? .. Nimet Öner |