Ben bu gün terk ediyorum kendimi
BEN BU GÜN TERKEDİYORUM KENDİMİ
Gözlerini güneş sandım ve yalancı bir sabaha açtım gözlerimi Azra yüreğim vakitsiz öten bir kuş gibiydi boynunun vurulacağını bilmedi-bilemedi. Şimdi unutmaya çalışmalıyım sana dair herşeyi… Mesela; gözlerimden bakışlarını düşürüp unutmalıyım gözlerini Hayalimde sis bulutları arasından bakarken bile, hani şu aklıma nifak katan gözlerini. Kuyusunda boğulduğum, kuytusunda savrulduğum, kuyruğunda mülteci, Kirpiğinde sararan bir yaprak gibi asılı kaldığım. Gözlerin diyorum sevgili; Pervane misali ateşine koştuğum, Konuştuğum… Sustuğum… Coştuğum… Durduğum… Bakmaya kıyamadığım, bakarken doyamadığım, aklıma her gelişinde darmadağın olduğum… Gözlerin diyorum sevgili; Gökyüzünde kalan son iki yıldız gibi seyrinde kaybolduğum... Yüreğimin bulvarlarında muzaffer bir kumandan gibi, Kadife dokunuşlu dev adımlarla gezindiğin yolları kapatmalıyım bir bir. Devirmeliyim mavi odadan sultan tahtını... Aynadan siluetini silip, Anılarımı… Acılarımı… Sancılarımı… Heyecanlarımı, söküp almaya çalışmalıyım dehlizlerden, bir çınarı kökünden söker gibi… Ah sevgili, kokunu unutmalıyım! Hani şu anason sarhoşluğu ve kahve ayıklığını aynı anda yaşatan, Gecenin koynunda kıvrak bir rakkase gibi genzimde raks eden ruha zeval kokunu. Saçlarımda gezinen parmaklarının ipeksi dokunuşlarını unutmalıyım, Değdiği yerlerde yangınlar çıkaran ellerinin sıcağından çekip ellerimi, ayaza tutmalıyım, Ve avuç içlerinden geri almalıyım sıcak buselerimi. Merih’in fırtınalarını andıran nefesin nefesime değince, Tenime sinen karanfil kokusunu unutmalıyım. Bir oyunun duldasında bekleyen çocuk ellerimi rüzgarın kıyısında yıkarken, Ansızın aklımdan geçiyorsun ve kasırgaya yakalanmış gibi alabora oluyor kağıttan gemilerim. Sonra unut diye ikrar ediyorum, ama nafile… Ah Sevgili; Bak, yine ismin geçiyor aklımdan, Kerbela’ da susuz kalmış gibi kuruyor dudaklarım, sonra çatlıyor. Kanayan, susayan çizgilerden kayıp düşmek istiyor her hece, Sanki ismini ansam, nehirler geçecek zamanın içinden, Sanki bir anda yağmur bastıracak çöl ortasında, Binlerce melek koro halinde serenatta duracak aşkın mabedinde, Sanki ismini ansam tüm yetimler doyacak, Savaşlar duracak, Dünya dört başı mamur olup cenneti kıskandıracak… Sanki ismini ansam kâinatta acı çeken kalmayacak, Sura üflenecek son kez ve tüm ölüler uyanacak. Kelebeklerin ömrü uzayacak, Ayrılığın kalesi düşecek, tüm takvimler vuslatı gösterecek . Artık uyandırıyorum ruhumu hayalinden Ve yine susuyorum… Mahrum ediyorum… Erteliyorum… Bir tek harfine bin ömür adadığım ismini anmaktan kendimi men ediyorum. Şimdilerde yeni misafirlikler ekliyorum eski misafirliklerime Ve eğreti duruyorum iliştiğim her yerde. Çürük bir iple teyelliyorum kendimi hayatın kumaşına, Bir bir kopuyor ilmeklerim hasretin soluk benizli nefeslerinde. Sanki ne dünyanın içindeyim ne de dışında, bir dala takılıp kalmışım cehennemsiz cennetsiz bir arafta. Ölümün süngüsü batmış sol kaburgama, Soluğum kalıyor isli ciğerlerimin arasında, Ne yaşıyor ne de ölüyorum. Sonra cevabını bulamadığım sorular dökülüyor dilimden. Şimdi sen söyle sevgili; Unutmadan kendimi unutabilir miyim seni? Son bir hamleyle tüm gücümü topluyorum, Hayatın can kenarlarından alıp uçurumların kıyısına taşınıyorum. Kimse görmesin düştüğümü, kimse duymasın düşerken zikrettiğim ismini… Ah sevgili; Şimdi bir martının kanatlarına yüklüyorum akıbetimi, Siliyorum ölümle hayat arasındaki çelişkiyi, Kesiyorum aynayla yansıma arasındaki hakikat ipini, Bitiriyorum gerçekle hayalin uçuk rekabetini, Bozuyorum ruh ile bedenin ömürlük ahdini, Artık döküyorum eteklerimden hayata dair bütün taşları. Terk ediyorum, Dünü… Bugünü… Yarınlarımı… Biliyorum sevgili unutamam seni unutmadan kendimi. Şimdi durmasın açılsın göğün kapısı, toprağın ağzı, Ben bu gün terk ediyorum kendimi… Nimet Öner |