' sessizlik bitkisel bir ölümdü'..
I---
sessizlik bir fırtına gibiydi,gelmeyegörsün çökerdik ruhumuzun debisine, ne sözcüklerden kırılmış harfler çıkardı oradan ne de bir cümleyi tamamlayan sözcükler. dimağımıza yapışırdı sanki her şey kilitlenirdik,morg masasına düşmüş bir cesede benzerdik.. II--- sessizlik sonbahar kadar hüzün kokardı. hani akşam olur ya herkes çekilirdi evine biz yarı koruluk bir ormanda saçları dökülmüş yaşlı bir çam ağacının altında gökyüzündeki dolunaya saatlerce bakardık bakarken düşünürdük içimizden öyle sözcükler geçerdi ki istesek bile dimağımızdan çıkaramazdık. Neden biliyor musun? aklımızdan öyle şeyler geçerdi ki bu sonbahar akşamında, yani normal zamanlarda hiç düşünmediğimiz şeyi o an belleğimizden geçirirdik. Belleğimiz bir zaman takvimi gibi hüzün yapraklarını geriye sarardı durmadan umutlarımız,hayallerimiz,ayrılıklarımız ve daha gerçekleşmemiş bir sürü taksiratımız yaprakların içine düşerdi sonrada bize dönerdi. Dönerken nutkumuza çölün öldüren sıcaklığı dolanırdı ve sanki tenimizin kahverengi bozkır toprakları çatlardı susuzluktan ve sessizlikten. işte o an bizi biri öyle görse yazacaktı hikayemizi çizecekti ölgün yanaklarımızın şiirini. İşte o an bizi biri öyle görse öleceğimizi düşünecekti kim bilir ve belki de içimizde sıkışıp kalan her sözcük kadar ve anlatamadığımız her harf kadar ölüyüz. Neden biliyor musun? düşündüğümüz her an dalıp gittiğimiz her dem bitkisel bir ölüm gibidir. İstesek bile sözcükler dimağımızdan çıkmaz artık. mayıs/2014 |