kırmızı uçurumlara
avuçlarımda yeni ve küf kokulu öyküler biriktiriyorum
bu bir intikamdır ayrılıktan sevgili reçete yazısı kadar okunaksız kuyulara eğiliyor yıldızlar ağzımda gülüşünün saçaklarına konuyor kuşlar gözaltlarında biriken yarım aya düşüyorum ve mavinin en sığ damarında -düşünde bilye bulmuş çocuk şenliği ile- uçurtmalar salıyorum bütün uçurumlara. güller koktukça kalbinde ağzımdan ağzına baharlar fışkırıyor ateşten süzülmüş bir şefkat oluyor bize sevmek dilimizde eski şarkılar eski bir destandan kalma tarih boyu sevda masalı ellerimiz savaşlardan yıkımlardan zehre sevdalı gecelerden kopup gelmişiz sevgili maviye kesiyor kelimeler bak kendine uçurumlanıyor arzu ağzım değdiğinde ağzının hançerlerine ve göğüs uçlarını ısırmamla açıyor yeniden kitaplar arasında unutulmuş güller. sayrı bir yatağım kendi yalnızlığında üşüyen düş kurarak avunuyorum ve avutuyorum mevsimsiz kuşları kuyulardan kurtuluyor bütün yusuflar çöle bahar gönle ebemkuşağı doluyor -biraz camus okumak gibi bir şey ya da kafka olup sevişmek milena’yla- derken koşmaya başlıyor çocuklar dağların doruğundan bahara dökülen aşık kadınlar dörtnala atlar kılıçlarında yavuklularının resmiyle savaşçılar çıldırıyor dünya sevgili çıldırıyorum bedeninde amber kokusu var. aklının pencerelerinden soluyorum hayatı ruhunun üşümelerinden karnının yumuşaklığından dudaklarından ellerine hamaklar kuruyorum ürkmesin diye kelebekler usulca uzanıyorum kıvrımlarına teninin. yüzünün gözlerinin gözlerindeki sevda çapağının dünyayı değiştireceğine inanıyorum ellerini tutarak yürüsün diye çocuklar hayra yoruyorum yanlış girilen yolları seninle sevişirken sana benziyorum çünkü sesine benziyor sesim iniltilerine sarılıyor iniltilerim iliğim iliğindeki hasrete taşıyor şehvetle duvara yaslanıyoruz ağlamasın diye kimse -hatta yakup bile- aşkla başlayıp aşkla bitiyor öyküleri kuyuya düşmüş çocukların sonatı. kendimi yeni ve küf kokan öykülere vuruyorum iki denizin çalkandığı iki buludun yağmaya meyyal olduğu gökte yıldırımların asi ve mücrimce çocuk kahkahalarına düştüğü yerde birazdan öpüşecekmiş gibi telaşlı bir dudağı başka bir dudakla örterek yani dolsun diye ruhumuzun tüm boşlukları serbest edilse elele dolaşması sevgililerin serbest olsa ana dilde eğitim mesela -merdivenleri unuttum sanma elbette tüm boşlukları da- dilimde annemin göbek bağı tadı kan tükürerek hançerlenmiş tüm sözlere bu güne ve elbette yarına zambaklar ekiyorum dört yanına dünyanın paylaşılabilir bir gökyüzümüz olsun diye... |
rüzgarlar, saçlarının arasında bin yıllık masallarla kanarken...