23
Yorum
35
Beğeni
0,0
Puan
2468
Okunma

Serfiraz on dördünde, yediveren mor çiçekti.
Yolları aşındırıp, çıplak ayak koşandı o.
Baharda yeşerecek, yazda meyve verecekti,
Köprü kurup umuda, ırmakları aşandı o.
Elinde diploması, kepini savuracaktı,
Ömrünce düşlediği, beklediği bir andı o.
Hedefinde cehalet, tam kalbinden vuracaktı,
Kabına sığmayıp da, seller gibi coşandı o.
Bir gün dedi babası, verdim seni gidiyorsun.
Muallim olacakmış, duyamadım ne diyorsun?
Kimden aldın bu yüzü, itiraz mı ediyorsun?
Öfkesi tokadından, yumruğundan taşandı o.
N’olmuş yani adamın, evde varsa üç karısı?
Evlek evlek tarlalar, onundur köyün yarısı,
Senden sonra Kiraz’ın, başına olsun darısı,
Beslenip de şer ile şeytanla yarışandı o.
Kurduğu hayalleri, dibe çeken ağır taştı,
Hevesi kursağında, bağdaş kurdu ağırlaştı,
Biricik anacığı, duymaz oldu sağırlaştı,
Diline bir ket vurup, suskunluğu kuşandı o.
Başında telli duvak, parmağında kelepçesi,
Ellerinde al kına, sanki ölümün pençesi,
Sırtına tekme vurdu, kaderin hain ökçesi,
İz bırakan yaşını, silmedi perişandı o.
Bir zamanlar tavanda, gıcırdardı paslı halka,
Tahta beşik misali, sallandı birden baraka,
Elindeki urganı, düğümledi son dakika,
Özgürlüğe taktığı, boynundaki nişandı o.
Mersin gibi gözleri, dökülmüşler yerde şimdi,
Gölgeli kirpikleri, buğulu bir perde şimdi,
Işığını yitirmiş, bilinmez ki nerde şimdi?
Karanlık gecelerde, parlayan kehkeşandı o.
Hicran Aydın Akçakaya