karantina
bu ses
buna dayanmalıyım titreyen ellerime de. korkunç filmler seyrediyorum korkularım korkup taşıkardim sonu olsun diye bu kentin. artık kapamalı perdeleri ne ışık ne güneş ne de gölge oyunları yalnız yalnızken kayıp yalnız yalnızken münzevi trafik işaretlerine aldırmadan taşımalı aşınsın ergen kalbin diz(e)leri. bu ikindi vaktini kovan dağbaşları ezandan çok salaya uyanan kentin duvarlarından kazımalıyım yüzümden silinen izi ve ilan tahtalarına asmalıyım aynaların sarhoş kahkahalarıyla göğsüme oturan göğsüme oturup izinsiz yerleşen gırtlağımda son nefesini veren o güvercini yutkunmalıyım buna da dayanmalıyım oysa ölecekse yaşlanmadan duvarlara çarpa çarpa bu kentte bu kentte olmaz! burası elleri cüzzamlı örgülerinden asılan gelinlerin mezarlığı! burası olmaz olmaz! okunmadan atılmış bakışlarla dolu masam büyük çarşıların uğultusunda kaybolmuş hıçkırıklarla ne suçlusu ne de suçu belli mahkumlarla dolu yalnız herkes gibi olmayı isteyen herkes gibi güleç bir kocamışlık hayal eden yüzlerle.. bak yine, tenimi hiç sevemediği o renk acıtıyor dayanamıyorum harfleri terliyor dilimin sürekli tekleyen bir saat örüyorken nabzımı gitsem deprem gibi yıkılsam tanımadığım bir kapı önüne yada yürüsem beyaz tülbentli kadınların ardından ağıtlarının dizinde kapasam gözlerimi sancım zonklarken beynimin yüzünde şakağımdan vursa beni yağmur devrilsem erisem karışsam toprağa dirilir miyim yeniden bir gün damağında bir tarçın kokusuyla. |