Kaptan Güvertesindeki Sessiz Çığlıklar
Aylardan kasımdı, mevsim normallerinde bir akşamdı.
Boğazdan esen rüzgar deniz havasını burnumuza sürüklüyordu. Ay tam köprünün üstünde tüm ihtişamıyla bize bakıyordu. Soğuk biralarımızı yudumlarken efkarı çekiyorduk ciğerlerimize. Gözlerimizde hüzünle karışık öfke yatıyordu. Biz içtikçe daha fazla hüzün, daha fazla öfke kaplıyordu içimizi. İsyanımız suskunluklarımızı ele geçirmek üzereydi. İçimizdeki öfke nefreti çağrıştırıyordu kalplerimize. Nefretimiz aşkımızı aşıyordu o gece. Parmaklarımız telefondaydı, kulaklarımız seslerde. Gece sessiz bir fırtınaya dönüşecekti. Fırtına öncesi sessizliği yaşıyorduk. Ay kayıp giderlen gözlerimizin önünden, Deniz, rüzgar ve biz daha da hırçınlaşıyorduk. Gecenin sonunu hiç düşünmeden yudumluyorduk içkilerimizden. Sonu pişmanlık sonu hasret sonu derin bir nefes. Bunların hangisiydi bilemiyorduk. Geminin dümeninde Kaptan vardı. Duyguları ağır yaralı, isyanı sevgisinden ötede. Derin dalgaların dehlizlerinden gelen bir nefreti kusmak istiyordu. Beyni tüm bedenini ele geçirmişti. Hiç görmediğimiz kadar derinden, kalpten öfkeliydi. Neden? Neden? Diye soruyordu kendine, beynine, kalbine. Hüznü isyan olmuştu artık. Gemi kontrolden çıkmıştı, sessiz derin çığlıklar yüzüyordu güvertede. Anlamını yitiren her şeye anlamlar yükleniyordu sanki. Gece ışığını karartırken gözlerimizde, Bir martı uçuyordu gök yüzünde. İsyanımıza ortak oluyordu sanki bağrışlarıyla. Ya da bir mesaj vermeye çalışıyordu bilemiyorduk. Etrafımız kalabalıktı, gülenler, rakı-balık yapanlar, hüzünlü şarkılar... Git gide büyüyordu Kaptan’ın çığlıkları. İsyanın doruklarındaydı hüznü. Gözleri puslu, hüzünlü bir nefreti sergiliyordu etrafına. Öfkesi sevdiği kıza, kini kendine, küsüşü tüm dünyaydı. İçinde duygu karmaşası yaşamaya başlamıştı. Bir yanda umutları, bir yanda nefreti, öfkesi, aşkı, sevgisi... Şimdi her şey bir ses kadar yakın, bir kalp kadar uzaktı ona. Her şey geçecekti biliyordu bunlara da bir el’veda diyecekti. Sonra isyanı suskunluğa bıtaktı yerini. Biraz rahatlamıştı biraz acıyla dolmuştu. Bir kahve ısmarladı kendine boğazın karanlık mekanından. Kırk yıllık acısını içecek gibiydi. Durdu, gözleri durdu ve bir şeyleri hissetti. Gizemli bir masalın kahramanını gördü. O masalcı kendisiydi ve bu masalın kahramanıydı Kaptan. Kahvenin kırk yıllık hatrına kırk yıl güleceğine and içti. Ve tüm acıları yudumladı ve kalbinin derin sularına gömdü. Şimdi hayallerini gerçeklerle buluşturmaya doğru yola koyulacaktı. Kaptan bu masalın tek kahramanıydı. Ve kendi masalını yaratacaktı bir gün. Çünkü Kaptan içindeki masalcı ruha inanıyor ve güveniyordu. Gemisini terk etmemek üzere gerideki her şeye kocaman bir eyvallah Kaptan... Alican Yıldırım / Kaptan Güvertesindeki Sessiz Çığlıklar 13.12.2013 |