yüzlerce iç. içerisinde
Aynı ihtiras, ve aynı ihtişamın içinde, içimden geçenleri döktüğüm,
döküldüğüm bir gökgüzeline karşı, karşısında diz çöküp, dilimi çözüp, öylece ve orada kaldığım, sarsılıp suya sarıldığım, sonsuzluğun ucunda, ucu keskin bir şeyle etime, gülümseyen, ve gencecik şeyler kazıdığım, ansızından geçiyordum. Çözülmeyince, bizi dünyaya kışkırtan sır, sırtını şiire dayamış, ve bir dizesinden dahi, vazgeçmiyordu. Sınırları sarhoş bir ülke bulmak, ve bulunduğum yerde kaybolup, kaybettiklerimin beni neye dönüştürdüğünü, niye dönüştürdüğünü, bilmek istemiyordum. Fısıltılar, kuduz bir köpüğe ulaşınca, köpekler zincirini kırıp, kırgın suların nefretinden yararlanarak, şebekelere sızdı. Çopur gövdesiyle bir karaçalı çıkıp şehirdeki şenliğe katıldı, kahrolmaktan katılan gövdemize, kıskançlıkla karışık bir şehvet sarıldı. Bu bir rüya olmalıydı, riya bize, biz rüyaya, hepimiz, hepimize kara çalıyorduk orada. Her şeyin birbirine karıştığı o cahil karmaşada. Gerçekte ise, geçmişin karanlık ışığını söndürmüş, sünmüş ağrıları dindirmiş, ve yorgun, fakat hala yoğun bir sevinci, şehri terk etmeye zorlamış, gidince, bir gaflet saymıştım, hepinizin içinde. Ama en çokta çok içimizdeki yerde, sonrasızlıkta olmuştu, bu olanlar. Oysa bir güzellik, bir sadelik, bir inceliktir gidiyor, nefesiyle buğuya, sınırları sarhoş bir ülke çizip, elleri el, gözleri göz, sözleri söz oldukça beni, biz yapıyor, korkma diyordu. Bu dizede dilediğin kadar kalabilir, içinde körelen şeyleri yontup, ışıldayan, ağrısız bir yüz yapabilirsin, benim içimde; seve seve, ve birdenbire bir yüz olur, yüzlercesinin içinde, içinden geçenleri yazabilirsin, bile isteye. İnandım Ama böyle birden bire ortadan kalkıp, bir sorunun yanıtı olarak, uzun uzadıya kurulan, dünyada; bir yüzü yüzüstü bırakarak saflığa sokulmak, ve dem tutmuş, ve dert tutmuş, ve sık susmuş bir taştan, tebessüm değil, kahkahalar çıkarmak, çok zordu. İnsan, ya her şeye hazır olmalı, ya da hazır olmaya hazırlayan eşikte, taşın altındaki şifreyi unutmamalı, dedi bir, derdi olan biri, bilemedim. Çünkü su, sunulduğu yatakta huzur bulunca, çınıltılar dilinde iç dökmeyi, öğretmemişti bana. Yazarak, yargıçlarımı evlerine, o mavi geneleve gönderdim. Artık kendimi yargılayabilirim. 432bin14İst. |
Binlerce yılın yabancısı olan ses gibi...noktalarınızı aradım şiirin içinde ama başlıkta karşıma çıktı. bu bile ıslak bir imza gibi şaibeliydi.
şaibeli ve şehvetli. okurken haz almaksa sanat, tam da oradayız ol vakit. su'ya karışıp yok olmak ve/ya var'a dalarken kaybolmak gibi.
kaybolmak ve yok olmak. biz, bize anlatılanı anlamaya gidiyoruz şimdi. çünkü düşünmeden, konuşmak bize yakışmaz. derdimiz var. ama dertli değiliz.