İDAMA ÇEYREK KALAmerhaba küçük hücre merhaba dipsiz şiir masanın üzerinde iki diş aspirin yanı başında artık ezberlediğim bir kitap ve konusunu kafama göre değiştirdiğim haliyle duruyor küçük pencereden süzülen ayın bacakları bir kadını andırıyor duvarlarda teslim alınmamış fotoğraflar ve rutubete batık kokusunda nemli boya kalıntısı var kitabın üzerine kadar sürünmüş küller ezilmiş izmaritlerin arasından bakıyor çaktırmadan yatağın artık küflenmiş örtüsünün üzerine paramparça savruk aklıma sevda düştüğü anda kopardığım tespih sandalyenin kemik sertliğinde uzatmış bacaklarımı memlekete doğru ellerimi salmışım arzın bilmem kaçıncı metresine başımı sola çevirerek dudaklarımın arasındaki tütünü ısırarak düşlüyorum zatürreden birkaç anı üşümenin ürpertilerini kirpiklerime asıyorum gözlerimle üflüyorum ısıtmak için saçlarımda mavilerin kaçakları bulutlar dört yandan saldırmışlar siyahlara birazdan kundakladığım bebekleri koparacağım aklımdan yavaş ve uysal bir saklıyla bırakacağım hayal ananın koynuna ve ağlarsa ardımdan biri tutup gökyüzünün memesini dayayacağım ağzına birden keskin bir lavanta kokusu toplanıyor dengesiz hücrelerimin basit bir oyunu sanırım hiç olmayacak kadını hatırlatacaklar bana ben kafamı çalarak duvarlara mermi gibi sekeceğim arzudan arzuya şimdi romatizmalar ağrısıyla akıyor dünya önceleri yaşayanlar bir mezarın taşına emanet bırakılmış ve terk edilmişler tanrı katı son maceraya dualarla ağıtlar akıtılmış gözün tuzlu sularından hiçbir suçlamayı kabul etmeden ölümünü resmileştirmiş ruh geriye en fazla bir yıl sonra unutulacak bir acı bırakmış ve çocuklar hayatın ağır işçileri tel örgülü öğretilerin içinde saklanmışlar hayata karşı büyüdükçe küçülen umutların birer sadık suskunlukları olup kalmışlar pamuk şekerden yana barışmalara oyunlar oynasalar yetişkin yasakların savaşlarıyla yakılmış yarın bakışları ve çocuklar hayatın ağır işçileri günaydın diyemeden sabaha uyutulmuşlar gecenin arsız uçurumlarına gittikçe sararıyor görüntüler üşümeler arasında sıcak bir anne okşuyor boynumu gülümsemek için zorladığım ağzımın yapışkanlığı ağlamaya meğilli gözlerime bırakıyor rolünü bin anne akıyor dehşete kapılan nehir gibi ve teker teker dolduruyorlar beni koyunlarına sımsıcak bir ülkede papatyalar tarlasında sırt üstü yatıyor o an bedenim yüzüme düşen sarı sıcakla kuş sesleri açıyor tenime acırken her yerinden ömrüm biranda kavuşuyorum kaybolmuş bir düş sağanağına bilincim saatin tik tak boşluğunda buluyor kendini üzülmek keşkelere tapınan bir insanın tanımı diyorum ve sessizce boşluyorum kavramların kaypak gerçeğini alnımda biriken sonuma inat başlıyorum gezgince voltaya ağır ağır adımlıyorum her düştüğümde beni tutan yere biri gelse pencerenin parmaklarından uzatsa yüreğini sadece duyumsama isteği sadece duyumsama kimselerin rencide olmayacağından eminim bir dokunsam yüreğine kaç asırdır kimsesizim sanki kaç yüzyıldır sevgisiz sadece bir gelse susarak dokunsam yüreğine ve durmuyor aklımın medcezir ihanetleri durmaksızın sürüyor içimde yıllanmış bir masal her ortadan ayrıldığında hasrete seslerim doluyor kelime kelime çocukluğuma sonra gün doğuşları var diyorum akıllı anımda kendimde uygun bir dille sakinleşiyorum artık son sözlerimin yanına bıraktığım tek dal sigara ve umudumu hiç yitirmediğim yarını koyuyorum cebime birazdan hürriyete aç ruhumu teslim edeceğim arkamda kitaplar dolusu bir dünyada barış tohumları eken seyyahlar ozanlar düşünürler düş kurmasını öğreten bilginler yaşama hakkını çığlık çığlık nakış eden kadınlar halaylar horonlar uzunhavalar türküler ve başkalarının hayallerinde saklanmadan kendi var oluşlarında büyüyen çocuklar gökkuşağı altında alın teri tarlalar yan yana dumanlara sarılı fabrikalar ve içlerinde dünyayı yaratanlar aşklar sancılar kavgalar uğruna ölüme koşan sevdalar yanılgılar unutkanlıklar yorgunluklar ve hiç doğmamış ağlamalar sarılar kırmızılar morlar yaşanması gereken ama yaşanmamış hayaller yeşilin rahminde patlayarak serpilen bahçeler ve sesini kaybetmiş dilsiz zaman sağır yalnızlık kör karanlık bırakıyorum son yolculuk telaşsız bir gerçeğin yansıması sadece benden bir hoşçakal ve mektupsuz kaybolmaktır kalan geriye bitmeyecek bir ömrün realitesi... |
sadece duyumsama isteği sadece duyumsama
kimselerin rencide olmayacağından eminim
bir dokunsam yüreğine
kaç asırdır kimsesizim sanki
kaç yüzyıldır sevgisiz
sadece bir gelse susarak dokunsam yüreğine
ve durmuyor aklımın medcezir ihanetleri
durmaksızın sürüyor içimde yıllanmış bir masal
her ortadan ayrıldığında hasrete seslerim
doluyor kelime kelime çocukluğuma"
....
hayat; aklın heyecanı, kalbin düşünme potansiyelidir. zaman ise sadece nehir...
ve evett çocukluk "bitmeyecek bir ömrün realitesi"dir kardeşim. tebrik ve teşekkürlerimle..
miNa.. tarafından 2/25/2014 4:52:04 PM zamanında düzenlenmiştir.