kim sesiseni sen sandığımda ben ben değildim üşüyordum yaktığında düştüğümde avuçlarım bir avuç topraktı solmamıştım henüz ilk ezdiğim dalından taze kopmuş bir yapraktı hiç kırıkları batmıştı sesime ne vakit bassam gölgeme gün gece olurdu ve bir ceylan nefes nefese serabı solurdu yutkundum / yutamadım tutkundum / tutamadım başı omuzlarına yığılmış yağmurda bir kuş gibi suskundum yüzü güneşte yaralı bir cam kenarı uykusuydum yollar geçiyordum sırtlarından akıyordum dağların zamanla dağ mı bendim ben mi dağdım / bilmiyordum ateşler yağıyordu durmadan ateşle ıslanıyordum bir lahzaydı, bir ses, bir andı kısaydı kelimesi bile uzun kalırdı ateşler yağıyordu kül kül uslanıyordum hiç kimseye göstermemeliydim avuçlarımdaki sabahı ve bir bakire ilk şafakta nefessiz doğurmalıydı bu ahı ahh.. bütün kardanadamlara bir gecede eldivenler giydirirken sen saçları kucağında taş yastıklarda fitil fitil üşüyordum her dem uykusuz, öyküsüz bir ’kim’ sesiyle maveraya uyandım yeşil bir başak gibi toprağıma eğildin ben ben olmuştum ama artık sen sen değildin.. |