İnziva
solunca gülü verdiler
ışıltılar şehrine geldim çok yıldız başım tuttum yırtım her şeyi beyaz kağıt katlanıverdi bu acıya inziva kabuğunu kıramayan darbe içinde titrer korkardık her şey yalanları ile kucakladığında seni gelincik taze yapraklarını rüzgara teslim ederdi mutluluk ayaklarına kapanmış bir çocuktur uzaya bileceğin yansısın o ilk dar ağaçları tanıştırın artık bizi güneşli bir günde gelsin kalbimizden düşen nar çiçekleri ne arıyordunuz eteğiniz uzun affedin elmayı kırmızıyken yemeye duyarlı ağzım şimdilerde küfrün tam ortasına geldi içine alıyor sonsuzluk tasarısını biraz daha yalvarsak ve hatalarımız başını eğse inanmaz mısınız inanın batarken gök çok güzeldi hayatın hangi tarihçesinde yazılı olgun bir insanın bu azabı katlanması dağların koca ağzında çürümüş bir gerçeğim öyle olmasaydı bu şarkıyı nasıl söylerdim git uyu yumuşak uykulara sorular sormadan uyu kalk irkil sabah ne demek bu renk bu yangın alır başını gider bir yunus kalır ağzında heyecanlar içinde denizlere sığmayan dokunacak mısınız karanlığımda ışık belirdi ne olur uydurduğumuzu söylemeyin o en hakikat geceyi ben inanırken sularını akıtan ırmak dağlar ağlıyor duymuyor musunuz yıldız ayaklarımızın altına kadar indi düşünmeyin yorup aklınızı o sığmayan içime katlanabilirseniz eğer yarın yine size görüneceğim. |