Eski Ahşap Kapılar
Bir “ah!” çeksem derinden, kimse duymaz ahımı.
Duysa hemen irkilir, eski ahşap kapılar. Kullapları pas tutmuş, kimse açmaz yıllardır Kahırından yıkılır, eski ahşap kapılar. Şıkdüşenler bekliyor; “bir dokunan olsa ah!” "Sokak sokak dolaşıp, bizim evi bulsa ah!" "Bir kez olsun birisi; kadir kıymet bilse ah!?" Yalnızlıktan sıkılır, eski ahşap kapılar. Avlusunun kokusu; ekmek gibi su gibi, Gelenleri kucaklar kendi yavrusu gibi. Açmış bağrını, sanki ana yarısı gibi Öyle mahzun dikilir, eski ahşap kapılar. Üzerine asılmış padişahın fermanı. Temsil etmiş bin yıllık ihtişamlı ormanı. Şimdi kesilmiş gibi dizlerinin dermanı Lime lime dökülür eski ahşap kapılar. Sanılmasın "dilsizdir", suskunluğu derdinden, Hiç niyeti yok gibi ayrılmaya yurdundan. Ne yapsın ki takatsiz, asırların ardından Ocaklarda yakılır eski ahşap kapılar. Evin direği gibi, ana gibi yar gibi Gittim gördüm de hani bir başka diyar gibi Selam versem sallanır sesimi duyar gibi Büklüm büklüm bükülür, eski ahşap kapılar. Tayyar Yıldırım |