Kirpik Destanı
kendimle konuşuyorum
labirent kemancısı sus perilerini gülerek ağırlıyor o yan bu yan uyanmayan sıkıntılar içinde yokuş hazırlandıkça daha yükselen korku biraz daha uzayan sabahın gerisinde yorgun taşlar sahnesinin ayak altları mutluymuş oturmaktan kalkın gidelim beyaz bulutlar nerede kaldı gök yok karanlıklar kimin için yalan söylüyor hırsım ve kimsiniz beni bu kadar ince yoran ayrıntı ışıkların boşluğa asıldığını zannediyorum zan vadisinde hangi yol anımsamadığım bir kapıya dayanır titreyerek düşer akşam yıldızı geçer o da geçer sarışın olur gök tükenmez sarılırım içimin elleri kayıp gider sonsuza geliyorlar kapanmayan yaramızın kabuğunu kaldırıp geliyorlar sorularımı biriktirip ateşe atsam su yansam kızıl yangınlardan düşen ters hece bir bağ ki aklın ayağını sustursam bir biriyle çarpışan bilmeceler ne çok ağlayanlar melodisi duyduk göstermeseydiniz keşke ucuzluk katarından düşen çocukların vardiyasını seyrime batan düş kabristanında kalanlara ölümsüzlük şarkısı söylemek istiyorum haberiniz olsun gözlerim yumuşak uykularımı kanatlarına sakladım her gördüğünü taşıyan buz güneşlerin çetin kabuğu kirpik destanı yok gelmiyor sonunuz. |