hüzün ve mutluluk..
bir gece seni ararken düştün apansız koynuma
düşerken yüreğimin yorulduğunu hiç hesaba katmamıştım. oysa her yorgunluk sonrası nereden geldiğini bilmediğim bir umut deryası gözlerimin içinde kendi seferine çıkıyordu ve her sefer kendi içinde bir fetihti, yüreğin penceresinden içeriye düşerken.. ve yüreğimiz her fetih sonrası kendi mecrasında bir mezar taşı olmaktan ve bitaplıktan kurtuluyordu, umudun, govendlerin ve binlerce yıllık yitmeyen mutluluğun olimpiyatlarıyla kendi hazinesini ve kendi düşlerini kuruyordu. öyle ki bu düşlerin içinde altın sarısı hazinelerden saçan neonlar gözlerin içine bıraktıkları yaldız sarısı bir mutlulukla yeniden depreşen ve zuhur eden bir benliğin o inanılmaz geri dönüşüne tanık oluyordu. yaşımın o en eski sevinçlerini tekrar tekrar yaşıyordu yaşadıkça kendini ve tarihin bütün masallarını koynunda büyütüyordu büyüttükçe büyüyordu,sığmıyordu hiç bir ovaya ve yankısı anka kuşlarına kadar sinen bütün dağlara.... şimdi bu dağlardan hüzün dolu bir ses düşüyor yüreğime yüreğim çaresiz,çünkü; yüreğim koynunda büyüttüğü bu aşkı ve bu sevinci düşürüyordu. düşerken ’’’her mutluluğun kısadan bir hisse olduğunu ve her biten mutluluk bir umudu da beraberinde götürüyordu kendi mezarlığına.... Diyarbakır/ekim 2013 |