çölde yürüyen astronot
gülümsedi deniz olmayan yere
ve sakınıp ellerini koynunda bırakıp gitti gençliği çölde gümüş karıncalar öldü ses geçirdi ademin derisi adını andığında son kez yükseldi gökyüzüne gülden bir habbe… İntihar dediler, edebilir misin? Bilmem belki, ama yine de düşünmeliyim. Neyi? Sonsuz çölde açan çiçeği bir vahada, denizden daha tuzlu gölleri düşünmeliyim işte koşuyor iki erkek ee ne oluyor dedi, genç kadın balkondan kaçan adam, kovalayanın sevgilisiyle ilişki kurmuş, otoparkta… aa öyle mi? dedi, genç kadın. bende aynı otoparkta yapmıştım, bir kez. Ne otopark… Çölde dolu yağıyor, boş değil hiçbiri kafa kırıcı sevimli dolucuklar ve adam, sarhoş sevgilisini taşıyor merdivende genç kız sayıklıyor, normal zamanda görsen aşık olablirsin kadına ama şimdi bir kez sevilecek bir kadın, cansız manken misali sarkıyor, erkeğin kollarından öğleden sonra ve akşam adımıza ne varsa bu şehirde kadın mayosunda kum misali döküldü duş sırasında ve şampuan köpüğünden çiçeği okşadı kadın erkeğin ona ihtiyacı olduğunu bilerek iyi bakmalı ona, geleceği için gelecek nesiller için… savaş yaklaşıyor gökyüzünden adını bilmediğim şehirlere adını bilmediğim insanlar gidiyor orada ölüm tadıyorlar savaşın süresini azaltıp öldürücü gücünü arttırıyorlar atom bombası tarih oldu tarih atom bombası oldu sırada nokta operasyonlar var... kadın karnından düşüyor çocuklar yeni olmuş çocuklar kadın karnından, anlamsız sesler eşliğinde doğum sancısı değil ha, ölüm sancısıyla düşen çocuklar kaldırımdan toplanıyorlar açmayan çiçeklerin elem içinde, küskün bahçelerde uzadığı oyun oynamadan ölen çocuklar ağlamadan, gülmeden ya da insana ait herhangi bir şeyi yaşamadan ölen çocuklar ama ne çocuklar… bir ortadoğu çiçeği açtı el kanı suladı kuru çöl sıcağını işte bir kadın, siyah giyinmiş, eteğinde kan sesleri, koşuyor kapı çalınıyor, ama ne çalınma sadece ölüm böyle çalar kapıyı ortasından bölüp duvarı şarapnel çıkar gelir yatak odası ziyaretine… ağustos sıcağında anadolu kentinde bunlar dönüyor aklımda savaş öncesi bir içki içiyorum ne korku ne acı adını bilmediğim çocukları düşlüyorum… bir kez patlama sesi duymadım kurşun sekmedi yanımda ya da hiç ateş etmedim canlı bir şeye ama yine de kendi sorunlarım var işsiz, kadınsız ve hayatta olmak gibi ama bunların ötesinde benden zor durumda olanları düşünüyorum bunu neden düşünüyorum, diye düşünüyorum bir şey rahatsız ediyor beni insan olmakla ilgili diyorlar, bence değil insan olmakla ilgili olsaydı işler bu noktaya gelmezdi başka bir şeyin sesi adını bilmediğim görmediğim bir şeyin ve orada karotiste, 2/4’lük ses... sıcak rüzgar soyununca ulumaya başlar şehrin köpekleri... Anadolu köyünde elinde tepsi taşıyan kadınlar çamaşır, tabak, bardak taşıyan kadınlar ya da anadolu barında bira bardağı taşıyan kadınlar aynı şekilde tutar tepsiyi o masumiyeti görürsün kadında değil ha sadece tepsiyi tutuşta bir şeyin yansıması güneşten Bir astronot yürüyor çölde anlamını bilmediği dilde dualar söylüyor ona çöl rüzgarı… |
Birincisi dizelerde sıklıkla rastladığım noktalama işaretleri daha aza indirgenebilir düşüncesindeyim.
Bir diğer düşünce dize başlangıçlarındaki büyük-küçük harf paylaşımları. Bazı dizelere büyük bazılarına küçü harfle başlamak okuma handikaplığı yaratabilir kanısındayım. Bence üzerinde durulmasını istediğiniz dizeleri eğik yazı tipinde sunabilirsiniz.
Bütün bunları neden yazdım, çünkü hikayeleri geniş şiirler bunlar. Çok beğendirici.
Yalnız şiirlerdeki soru-cevap alışkanlığı da (özellikle kadın-erkek arasında) şiirin atmosferini hikaye yönüne itebilir.
Teşekkürler.