Akşam Yine Olur
(yakup ömrüne bir şiir yaz...içinde sen olmasın...dursaydın akşam yine olurdu...
ama sen sende hiç kalamadın...belki vaktin yoktu...belki ayrılığın...) sökülmüş bir coğrafyada kalır adın siz yine de harami sofrasına sayın hayal bir kez incinmeye görsün kırlangıç yasları bile darmadağın bir geçip giden ben değildim duraklarda bir başına kalan ne çok yüzünüz vardı oysa kuşluk vakti gölgenizle batan sonrası karanlık orman boyları ölüm o günden beri düşe köz söze külüm... buselerden gülüşleri silen kimlerdi yazgısından yaralı mor şafak geçitler mi belaya vuslat olmuş yeminlerde yağmurla dağılan hanginizin sesiydi avuçları ezber bir sürgün şarkısıydı yollar camların alnında kalan tren düdükleri bir el bile yoktu sırtımızı kanatacak uzak kasabaları sevince yoracak derken göç kıyıları hicranı iç eyler oldu bültenlerde adımız meçhul günlere vurdu... derken gün yıla vurdu sen çıkıp geldin bir sandık sedefinde gece kaçağı gözlerin limon bahçelerinde serin çim buğusu ve dağ ateşleriyle sınanan o yalaz ellerin öptüm dudağının kenarını çıplak yalnızlık kaldırımlar olmasa bulutlar bir başka begonya beş akşam oldu sen gideli döşümde ağrın nereye gitsem her ses tekmil adımların... kendime derleyecek masalım yok üstüme kirpiğini kapatacak bir pencere mayın sayan uykular neylesin çalı çırpılar bile çekiliyor kendi yeline şarkılar avutmuyor yüzümü dillenecek makamlar çoktan eskimiş sokaklar hep aynı çıkmazına dalarken yokluğun şavkınla bir çekip gitmiş... II. her sabah aynı uğultu bu şehir vicdanı jilet yemiş ekmek şakırtısı aşk düşse ne olur çarşılara vitrinler ışığına küs halay havası her esintide üstüme gelen adımların ve serviden çağıran akşamlar kirpiklerinde ıslanmak vardı çalınmasaydı böyle kapılar... suyuna kaçak yatağına yabancı nehirler kaldı bize küfürsüz geçtiğimiz saz yanığı kurbağalar aynalara çizdiğimiz buğulu sığınaklar limanlarda denize kalça kıran martılar türküsünü bile bilmeyen şaşkın turnalar ulan şairler sahi yeni bir imgeye kaç var... mayın tutan rüyalar neylesin karabasan bazen toprakta filiz şikayetsiz serüvenlerin ardından hangi cinnet maktulünden temiz yedi ikindi faili kendime sordum ben değildim belki sarhoştum ağıt pazara düşmüş bir ses bu cinayette inan ben yoktum... işte gözlerin feriştah yazgısı elleri öpülesi sümbül teni bakışı atmaca hırsızı darı ekecek yok teri... III. dökülüyor ağzım içtiğim su değil sebil nereden akardı hiç bilemedim bir telaşın olmalı revolver mesela varsın urgan gibi düşen bulut olsun başıma ülkem sağanak sen güneşe say böyle azalmak değil meselem boyum kadar sessizlik hüzün çünkü rivayeti olmayan her köyde artık ihtilal kadar yalnızdır yüzün... ışıklar söner ayça bir sen kalırsın geride belki vuslat olmaz neden kalsın hasrete... IV... yeniden geçiyorum şehrinden ışıkları senden kara bilmez miyim öksürsen kan kanar belki bir şiire düşer yine sözlerin avuçlarım kapatmıyor anıları tutacak tek bir namlu yok şimdi pencerenin buğusuna ilişme sen vurdu sanacak birileri beni... şaşkın rivayetlerin yoksul sancısı saçları yanık rüzgarların hicaz şarkısı bu kaçıncı değil katran heder haziran onaltı yaşım açlığa göçen turnalardan da beter bir ben değildim elbet karıncaların ekmeğini çalan zil diye bilmiyordum yalnızlık nedir yamaçlarda ceylanlar sekmedikçe çobanların şaşkın uykusunu örtüp üstümüze çınar ağaçlarını çırpıdan ateşlerle süslerdik kıyısında durmadığımız ne varsa bunu da okumadığımız tüm yalanlardan derledik... böyle an’larda ağlamak ne yaş ne ne yapsak sır ağzına sus yazgı ederdi camlarımız kırılmasa çocuk kalırdık bilyelerimizi yutmasaydı çamurların dibi bütün mirasların fakir alacağı bizdik tanrıların künyesi kaderlerinden silinmişti bizi o yalaz yıkayan cinnet günlerde tütünümüz kısraklara çoktan binip gitmişti erken dağılan sarhoşlardı aşk ne vakit ayılsa dizesiz şair kim vurduya giden bütün sokakları bilirse bir soranlar bir de muhtarlar bilir... mektup gurbet varsa söner sonrası yazılan her intihara hüküm giydik oysa ovalar serin menekşeler renk vedanın randevusunu biz nereden bilirdik böyle an’larda ağlamak ne yaş ne eskizi kırmızı tuvallerle tanış bulvarlar çizilmemiş gök kaldı bayrağı mavi aşkı en fazla coğrafyalar yaralar yine de her bahar hazanlara söz ettik türküler kadar olmasa da ekmeğimize pınar sabrı kadar yeterdik döşümüzde kaldı on paraya aldığımız misketler çok sonra söylediler meğer her liman kendi gemisine gider... akşam yine olur ayça akşam yine olur beni vurursa gözlerin değil yine o tenhalar vurur... Mert Metin |
Yüreğine kalemine sağlık
Yürek sesin hiç susmasın_
_________________________________________________Saygılar