AŞKINA FERMAN.....aşk yoruldun mu benle uğraşmaktan bak sevgili buda benim sıfır hallerim......... ilk uyanış ağarırken sana getirdiğim sabahta kulağının aşk duyumsaması düştü cemreden göz ucunda asma yaprakları eğilerek kucakladın sonbaharı kasım sarı sıcaktan biraz serin ve etraf kalabalıktan sessizlik........ ruj renginde gördüm rehinde bıraktığın buse adlı valizi yüzün çocuk parkında bin bir telaş ve saçlarında uzun mevzili papatyalar uçuyordu.......... kısa yolculuk düşerken o şehrin asfalt yanığına tenine sürüldü keman sesinden soğuk bir isyan gülümseyişindeki utangaç asilik peygamber izine değdirdi çizgileri ve arabanın camından geçen her karmaşık görüntüyü gözlerinin toprağında izliyordum gizli gizli......... bir düşün hiç durmayan hıçkırığı gibiydin boğazıma takılırken gelip gitmeler kadınımın yüzüme savrulan kokusunda uyandı saatin sesi ve avunması güç iklimler koştu sevinç telaşım da .... ilk ekmeği paylaşırken sırattan o gün alfabetik sevişmeler duruyordu karşı tepenin varoşlarında sıcak bir hüzünle çayın kavramı değişti ve ecel yüz çevirdi umuttaki yaşam sevincine.... zaman ihanete düşkün esmer bir akşam getirdi sendeki düşmez ruh, semaha duran aşkın Mevlevi huzur/uydu ve son bir tütün sarısı kanarken sokaktaki durağın cebinde kapısı kıyamet bir gidişe bindik....... artık nasıl uyku tutardı gece eflatunlarını seni tutamadan bıraktığım şehirde gittiğin demir yığınında kaldı gözlerimdeki sis ve kumdan yapılmış ekrandan bakarken bana ben paltom ve aşkın kaldık geride..... acı nedir dedim kendi kendime acı kadınının ardından bakmaktır çaresizce o an tüm çaresizlikleri yakardım o şehrin karabasan seslerinde bir çocuk ağlamasıyla uyandım yolun şerit düşmelerinde bacaklarım titriyor muydu ellerim yumruktan uyuşuk acı nedir dedim kendi kendime acı bu şehirden ayrılırken sevdanı ulu orta bırakmaktır dedim içimdeki kasırga güncesine.... bir erkek nefretle küfür edermiş paltonun içindeki adama her yerim kanarken şehrin sınırlarında buldum kendimi otobüsten bir tabut ve camında çaresiz lanet olasıca yüzüm her saniye uzaklaşıyordu kehribar hasretim ve korkuyordum suskun ezbere kalan o sonbaharın kasımından...... seni müjdelerken günün sabah ezanında şimdi yatsıyı çoktan geçmiş bir ayrılıktı her yanım üzerimde çokça kokun ellerimde sıcağın ve uzaklaşıyordum her saniye kadınım..... gitmeler sırtıma vuruyordu penceresi açık bir şarkıda kulaklarımı kapadıkça daha çok özlüyordum begonya açmasında seni ortasında kaldığımız o ayrılık savaşı bir aşkın tutanaklarında serpiliyordu gecenin ayinine... ve yaralı umudum hiç yaşamamış soluğum katran yüzyılların kadınlıktan bir haber suskunum ay kusarken ışıklarını denize ben hep sende yolcuyum sakın kirpiklerine damlaları yükleme bir işçinin alın teri gibi ruhumun namusun/dasın sakın aklının vatanından sürgün etme beni yüreğinin eyleminde anıtsal bir öykünün gece yarısı dilencisiyim şafak kızılından akacak yine bir sonbahar ve istiridyeden eylül zamanlı bir inci çıkacak...... guguk kuşunun akrebine umudu yelkovanına seni sakladım...... |
katran yüzyılların kadınlıktan bir haber suskunum
ay kusarken ışıklarını denize
ben hep sende yolcuyum
sakın kirpiklerine damlaları yükleme
bir işçinin alın teri gibi ruhumun namusun/dasın
sakın aklının vatanından sürgün etme beni
yüreğinin eyleminde
anıtsal bir öykünün gece yarısı dilencisiyim
şafak kızılından akacak yine bir sonbahar
ve istiridyeden eylül zamanlı bir inci çıkacak......
Mükemmeldi anlatım severek okudum
Yüreğine kalemine sağlık
Yürek sesin hiç susmasın
____________________________________________Saygılar