Ona Bu Şiirin İçindeküçük kalmışım bakarım üzülürüm hep ne çok ne çok diye ilk uydurmaları çabuk geçiyor saçları var mıydı bilmiyorum ağustosun ortasına doğru yanaşıyorduk sanırım batan inci güllerine kalınca en hafifi oluyorsun yazın duyuldukça arkamız sarsılır günler geçerdi mutlu olabilseydik olabilseydik mevsimler batarken seninle şu an kıyıları dalgalanan bir denizin içinde değilim ufkumu mavilikler çalmış da değil inan sadece suya bandırılmış bir kafa değişikliği koyu anne babam ölmeseydi keşke biraz daha mutlu olur muyduk sence babam ölmeseydi ona bu şiirin içinde sevebilmenin mümkün olduğunu bilen ellerimi gösterirdim rüyalarımda kapıma kadar uğrayıp geri gitmezdi o zaman utanıp öperdim beni affetmesi için yanaklarından uyanın burası ağlayanların pazarı değil harflerin değiştiği yeşil bir yokuş sadece yorgun işçiler işten dönüyor tabak çanak seslerine açılacak pencereler ve giriş katında bir çocuk ağlıyor üstümüzde çok çok yakın yokluklar var üzülenleri Allah biliyor kanımdan geçer çalınmış saatler bu gün yarınını uyduran bir bilge gibi savaşıyorum sizinle beceremedim şu dağdan doğan güneşin aynısı olmayı artık utanıyorum kendimden bulaştı bulaştı biliyorum sonsuzluk bana dert edecek bir şey yok diyor batan sancılar yanıyor evlerin çocuk beyazlıkları artık uyansak mı uyansak mı kapımız çalınırken tüm olanlara. |
Acının büyüğü küçüğü yok
acı hep acıdır
hayatın içinde yol alırken
hep ileri gider insan.
yürünen yol geriye yürünemez
bazen düşünüyor insan
kendi gizli koyaklarında
acı bu yüzden mi büyür durmadan
bir de
gittiğimiz halde kendinden gidemeyeceklerimiz var
yüreğimizin toprağını sürekli sarsan
velhasılı
acı insanı büyütüyor sadece
İçindeki çocuğun eline özlem şekerlerini vere vere.
sabah sabah eşlik ettiren şiire
ve şairine
teşekkürlerimle
saygıyla