Sırma
rüzgar saçlarını yatırınca renkler değişiyor
çok acele ediyorlar dağlara çarpıp düşecekler nasıl olsa kim ölmüş diye sormaya geldim arkası keskin bir mavi gibi küçülecekmiş eğer sonuma kavuşursam zamanı toparlamaya uğraşırken küçük bir anın parmaklarına uzattığı acıyı gizliyeceksin demin tozlu yollardan gelen ve üzülen sen değil miydin maskaram eğri bacaklı küçüğüm beni tanıyanlara rastgele selam verin büyümüştür siz şimdi onu yatıştıramazsınız sıcaklığımı alıp buluşturun ona tebessüm kasırgasına bir şey batarsa götürün beni rüyalarına ve hemen uyandırın sizden korkarsa her akşam şimdiden yarına yol var orası gibi burada olmak yaşanacaklara dair haberci kırmızı alkışlar eli bol siyahlar sizde geçin buyurun geçin üzerimden ay hilalin ucunda çengel her gece ıslanırken ceketini asacak babası çok sevdiyi düşürüyorlar uzun çok uzun başka bir çaresi yok mu bu ayrılığın yankılar şaşırdıkça akslar aynalarda buğu ruhumun nabzına minval yokluğumu hatırlatmazsanız olur mu dozu kaçmış beden karmaşasına düşüyorum son ayrılık çığlıklarla haber verilecek olursa şu karşı dağın arkasındayım küçük küçük sorular sorup durma seni öptükçe dudaklarım kanıyor sırma. |
neresine ne yazılır ki... bu kadar hüzne ne denir yada neresinden başlanır şiire...
başlangıç mı finaldi final mi başlangıçtı arada kaldım...
kutluyorum kaleminizi saygılarımla