askılı omuzda ışık
Yaz güneşinde sancı askılı omuzda ışık
beyaz ten üzeri siyah sütyen kadar ölümcül… Güneş söndüren ayaz gecede yağmur geçer iğne deliğinden hilal bereketiyle tam karşımda çenede gamze, gamzede çene sana ve ait olduğun ne varsa üzerine gölge misali dikilmiş ipliğiyle kadın… Bozuk ağızlarda bira ve kızartma tadı eli yağlı memeler sütten kesik dünya varken cehennem ne gerek cehennem öncesi cehennem dünya vakit öldürenlerin bir arada olduğu her mekan gibi ölümcül öğleden sonralar aşk ile yakalanmışız en edepli yerimizden duvarda dizili menekşeler ağlıyor kurşuna dizilmiş gençlere adı toprak olduktan sonra adına ölen çok oluyor... Geçmiş, karşıma sırıtıyor gelecek. Gelecekten geçmişe yaşıyoruz bu yüzden en iyi hatırladığın anılar geleceğe yakın olanlar ve olduğun yer geleceğe en yakın ve geçmişe doğru bir yolculuk içindesin. “Seni bir yerden tanıyor muyum?” Diye sorduğun kadın gelecekte evlendiğin kadın. Bu kadar gizli bilgi yeter… İnsan vücuduna sığdırılmış eksik aşk taşırır gözleri ama en çok ellerini sevdim kadın elleri de beni sevdi sanırım… Can çekişiyor öğleden sonralar karaya vurmuş balık misali çırpınıyorlar bir kafenin teras katında balık kokan kadınların bacakları kapalı gözlerinde yaz ateşi ve dudaklarda mühürlenmiş sigaralar son sevişme üzerinden aylar geçmiş ancak inatla bekliyorlar… Bir kafede çalışıyor kadın içi bağırsak dolu bedenlere içki servisi yapıyor bağırsaklar ne bilsin prensesi? İşte yine orada elinde bir tepsi tepside içki bardakları bir prenses nasıl taşırsa öyle taşıyor tepsiyi… |
karışık ve apaçık olduğu gibi
çekincesiz
kaleminiz daim olsun