dostvelhasıl, işte böyle üstadım, bulut yakıp yağmur ağlatıyoruz ıslanıyor toprak her yer hamur keşke, olsa öyle tarlada başak, başakta urgan, urganda adam adamda yürektir doğuramadığım velhasıl is gider toprak kurur ıslanır adamlığım kenarları ellerin kokan ve senden kalan buğulu sabah simididir ortası dost yüzü bekleyen susamlı yalnızlığım ibibikleri bilirsin kumrular kadar dosttur söze ve aklım ne zaman düşse o dumanlı yüze, kristof kolomb kadar şaşkın bakarım her ize ilk defa benim bulduğum kıymetinden çok geç, haberdar olduğum yeni bir dünyaydı sende kalan çocukluğum dur hele dur böl şu simidi erzincan tulumu değil ama bir rize çayı içimizde gülebilsin ve diyelim ki eylüle dost nisandır, baharı bekler dağların beyaz soluğu, bir kardelen bunları ne bilsin cemreler oynar ezberinden öz yeter ki kabuğunu kırsın zemheri belki yengeç olur yeniden böl dostum şu ortası gözlerimin zalım karasını böl dostum bir çelik çomakta bıraktığım ellerimin yarasını böl dostum şu kaç mevsimdir ermeyen gönül meyvasını böl ki susamları kuşlara verelim böl ki yalnızlığı ipe serelim böl ki yakalım bulutları böl ki ısınsın ardında unuttuğun çocuk ellerin belki bir gazoz içeriz sonra işte bak; cebimdedir halâ çamurlu misketlerin |