içinden nehir geçen gerdanlık.... yoksa kent, kendi içine sur mu çekmeli I anı bir kentin anısı nasıl nasıl yurt eder belleği eder, düşkentiniz ikizini bulursa adını, aşk hanesine kazıdım belleğin nerde daralsam okudum : budapeşte II içinde geleceği oturan dişi bir kent, ama artık doğurgan değil yok öyle eteklerinden asılan bakımsız çocuklar gibi kimsesiz evler hepsi de uzaktan, ana bir, baba bir kardeşe benzer buda ve peşte, yaşı yakın ana-kız buda, taş gibi bir kadın peşte,oyuğundan dökülmüşü çıkaramazsınız buda mı ana, peşte mi kız peşte’de cadde araladıkça evleri buda’ya gökyüzü düşer kardeş payı şişer taşın ciğeri genişler bir evden karşı eve duymasan motor sesini -henüz tüfek icat edilmemiş sanki- ok atsan zor yetişir kat özgürlük alanı ’na , kahramanlar ’ı -boğaziçi’ni bırakıp gelmez ya- getir istanbul’u yerleştir budapeşte; geçmişi kendine gurbet içinde geleceği oturan bir kenttir III taştan dizeli şiir taştan dizelidir ezberlenesi gül kökünün serenadı sinmiş taştan dizeli bir şiir- diyorsam benlik laf değil kim gitse okur, alfabesiz gözlerle bir nehir şiirdir, sakin imgeli o mu tuna’da akar, belirsiz tuna mı onun içinde IV içini çeker, içinde nehir tuna, kanı koyulmuş su yüzünün tam ortasından kentin kızılca perçemdir, dökülür öper ayaklarını ve gider giderken gözyaşıdır nehir artık buda ve peşte demektir ayrılık iyi ki köprüler var, uzanır toka gibi kör etmez köprülerin gölgesi kenti orda hilâl kaştır, yakışır V gündüz iki, birden az geceler kentin ışıklarına yenilen ufka çekilmiş geceler nasıldı öyle karakışta karış karış dolaşır üşümezdim kar yağar omzuma,göğsümde erirdi halâ soba kurmam odalarıma sevdapeşte’yi anımsar ısınırım VI beton rengi üşüme şimdi her yerde yeşil üşüyor çimento seli bastıkça sokakları geri dönüyor bulut, yağsa kar üşüyor mezar kazıcı seslerle tok tok- vurdukça beton dolusu yerlere içi dağları çekiyor insanın ya evler nereye gider canı sıkılsa dokunmayın kelaynak kentlere kent var bir tuğla fazla gelir bozulur kent var duvar duvar yıksan düzelmez budapeşte,geçmişi kendine gurbet budapeşte, içinde geleceği oturan bir kent-şiir gibidir bir söz daha eklense dizelerine dolaşır “ayağı”, ritmi bozulur budapeşte içinden acılı nehir geçen dünyaya andaç bir gerdanlık göğsü tutulmuş kentlere merhemdir orda şiiri anımsadım yeniden ömer faruk hatipoğlu ( edit tasnadi tarafından çevirilerek bir macar dergisinde yayımlandı.) |
kutlarım şair
harika bir şiir okudum kaleminizden
saygımla..