yoldaki işaretler/ Yoldaki işaretler adımlarımı kendilerine çağırarak, İZ’in dışına çıkmadan yürüyebilmem için her şeyi yapıyor. Bu gün bir şeyi daha anladım. Yaşamanın kendisi, bir kadermiş. Ne yaşadığımız değil, yaşamanın kendisi, bizatihi kaderin taa kendisi. Oysa hep başımıza gelenlerin, kader olduğuna inandırmışız nasılsa kendimizi. Yaşadıklarıma gerekçeler olsun diye dua ettiğimi hiç hatırlamamakla birlikte. Yaşarken ki her halimin fiilen dua olduğunu anladım bir de. Dilimize dua ettirilirse edebiliyorduk ancak. Duanın yeri ağzımızdan önce kalbimizmiş meğer. İnanarak yöneldiğimiz yön, bizim kendi kıblemiz, Kalbimiz onayladığı zaman her şey “KUN fe yekun” olmakta, Yoksa hayal üstüne hayal. Yaşamanın da kendine özgü sırları varmış, ve sınırları ise her zaman sonsuzluk adına olgunlaşma kademeleri içinmiş. onlar ise kendisi gelip kapısını çalıyormuş insanın. "Yaşamak kaderi"ne teslim olmak, tek seçeneğimiz işte. Gün batarken yön bulup yola düşenler, güneşin doğuşuna nasıl şahit olabilsin. Gündoğumundan başka tarafa bakmayan, batan günden nasıl haberdar olsun. Her ikisine de aşina olabilmenin, yada her ikisinin de asli ve kati olmadığını öğrenmenin yolu dünyanın yukarısına (12 km) çıkıp bakabilmeye çalışmakla olabilecekse eğer, (dünyanın 12 km dışına çıkıldığında artık gece ve gündüzden ve zamandan söz edemiyoruz) o çıkış, herkes için başka bir isim taşımakta. Bazımız için okumak, bazımız için yazmak, bazımız için yazılanı düşünmek, bazımız içinse daha yazılmayanları okumak. İçimden, doğan güne, batan AY’a, Yıldız’a esen rüzgara, Rahmet damlalarına, sudaki dalgalara seslenmek adına bir şeyler söylemek geliyor Kimin duyacağını öyle iyi biliyorum ki, Duyulacağımdan bunca eminlikle, duyulmayı öyle çok istiyorum ki, Kalbim kaderine şükrettiği gibi, tevbelerinin tılsımında yenilensin istiyor. Ama önce içimi döküp, boşaltmalıyım tüm birikmişleri. hayatta insanı köşeli kutulara hapseden hisler var, ve elden birşey gel(e)mediği bazı zamanlarda bu hisler canımıza okumadan onlara kayıtsız kalabildiğimiz muhteşem, hür, zamanlar da var. Her "hür" kelimesinden bahsim, tam bir esaret anlamına gelmekte gibi hissetmekteyim. Yine de "öyle sanmak" "hür ’imiş’ gibi yapmak"ta rahatlatıcı ve avutucu olduğundan "ellemeyin dermanım derdimdedir" diyesim geliyor yine kendime. her zaman ve daima dönüp dolaşıp, kendime gelmiş buluyorum kendimi. İnsan önce ve sadece “kendine” kalmalı. Kendisi İLE kalmalı belkide. / |