PORTAKAL BAHÇELERİNDE ERİSİN YALNIZLIĞIN
koca bir ormanın içine düşmüş
aç gözlü nefeslerin çarpıştığı gizli bir rüzgarın uğultusu sarıyor korkudan biçilmiş kanatlarımızı. mevsimler bile birbirini hançerlerken güneş ayı kucaklıyor mu hiç geceye adını yıldız yazmıyor mu gün kaybolurken toprağın gücü kimde saklı tarih fısıldamıyor mu kulağımıza değişen rüzgarların yönü kim kimler için esiyor sarmaşıklar neden dolanır öyle gübreyi neden emer ki tohum kiralık konaklarda yetimlerin çığlıkları neden dinmez ansızın Ey! yürümeyen ve üremeyen akıl, ölüm her an sana kılıç kuşanırken hangi odalarda saklıyorsun kendini maddenin garip dünyasında boğazına dizdiğin lokmalar mı dindirecek öfkeni gücünün her damlasını harcarken deniz kokan sahiller, kır çiçekleri, minik serçelerin suyu öpüşü seni yolcu etmez mi çağıl çağıl çağlayan ırmakların o güzel sesine işte buna hayat diyorlar; kirli dudaklarını yağmurun suyuyla yıka artık taze ölümlere kulak ver ruhunu maviye ateşlesin ve portakal bahçelerin de erisin yalnızlığın içinde ki topal çocuğun özlemini dindir karanlık havana ışığı vur matemli gecelerde konaklama gençliğin boş beşiklerde avunmasın ve kanın uyuşmasın yeni doğan fırsatların telaşıyla içinde yayılan sefil bakışlara kapatma gözlerini bu baş ağır gelmesin gövdeye, etrafında dönüp dolaşan hayat senin için bayrak açmış ölüme direnebildiğin kadar. |