BİR YUSUF’ÇA SEVDÂ
Ey güneş gözlü sevgili, bir nazar kıl fedâyım ben,
Revâ görme cevrini ki; nazar- gâh-ı Hudâ’yım ben. Sen gönlümün bahçesinde açan nazlı gülnihalsin, Râyihâna meftûn olmuş bir bülbül-i şeydâyım ben. Aman vermez aşk çölünde gece gündüz mecnûn gibi, Sılasına yol arayan bir derbeder cüdâyım ben. Hüsn-i’ne tutkun aşk ile sızlanır tüm hücrelerim, Duyuramam yüreğine; bir dermansız sedâyım ben. Hayâlin cemre misâli ateşe verir kanımı, İhtiyâr’ım gider elden; bir kalb-i süveydâyım ben. Yele verdim saçlarımı; ellerinle tara diye, Yüzünü çevirip geçtin, şimdi şeb-i yeldâyım ben. Sen gidersin; kopup gider yüreğimin bir yanı, Visâlinde bâde’m firak, firâkında dâr’dayım ben. Cânânım, yetmez mi cefân ki; usandım öz canımdan, Mâşukundan aşk dilenen bir nasipsiz gedâyım ben. Eğer her dem naz ederek kaçacaksan benden böyle, Sensiz her nefes ölümdür, ecelim ol tadayım ben. Sitemkârsam hoş gör beni; akla ziyân bir haldeyim, Ömrümün erguvânında bir hüzünlü vedâyım ben. Kapıldım rûzigârına yüzünü çevirip geçme, Zindanında seni düşler bir yusuf’ça sevdâyım ben… Cevr: eziyet, cefâ Gülnihal: gülfidanı, taze filiz. Râyihâ: hoş koku. Bülbül-i şeydâ: aşktan divâne olmuş bülbül. Cüdâ: yitik, ayrı düşmüş. Hüsn: güzellik, iyilik. Şeb-i Yeldâ: uzun (kasvetli)gece. İhtiyâr: irâde. Süveydâ: kalpteki gizli (arzu) günah. Gedâ: dilenci, muhtaç, yoksul. Visal: buluşma, kavuşma. Firak: ayrılış, gidiş. Dâr: darağacı (ölüm) |