YALNIZLIK...
Yalnızlığa alışmak;
karanlığın içinde, simsiyah bir elbiseyle kendi gölgenden ürkmek gibidir... Biraz kendimle yalnız kalayım diye yola çıkmışken, dönüşünü kaybettiğin labirent misalidir Yalnızlık... Öyle ustalıkta gerektirmeyen bir meslek’tir, emek gerektimeyen, sermayesiz’dir... Yalnızlığa ç/alışılmıyor zaten, yalnızlık kıyıda köşede bir başına kala kala öğreniliyor... Öyle çok susulur’ki, kendi sesinin tınısını unutursun, duyarsın, tanıyamazsın... Hep birilerinin yokluğunun bedelini ödersin, eksik hikayeler, elinden kaybedilmiş tek doğrular, derdine deva istersin, yepyeni yalnızlıklar’ı kundaklarısın, kucaklarsın... Ciğerlerine dek çekersin nefes nefes, yakın ahbap gibi, darmadağın olursun, tıpkı Libya gibi, ve her yeni doğan karanlıklarda yeniden filizlenir, ellerinde açar, gözlerinle sularsın... Dün de kalmış kırılganlıklarını temizlemeye çalıştıkca, diplerde batıştır yalnızlık... Cam’a vuran her yağmur damlasında, dönecektir diye kendi kendine yalan söylemektir yalnızlık... Masaya kalabalık görünsün diye her çay demlenmesinde, iki bardak koymak, ve aynı anda ikisinden de içmektir yalnızlık... Darağaçlarının boynuna dar gelmesidir... İlmek ilmek sökülmektir, hayatın üzerine ördüğü kalabalıklarından YALNIZLIK... |