gökyüzüŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Aynur Engindeniz’e sevgilerimle
Onun sayesinde- uçurtma avcısı’yla tanıştım... Bizim öykümüz önce alnımıza Bir bıçağın sivri ucuyla Sonra nar ağacının körpe vücuduna kazınmıştı Hasan ve Emir... İki ayrı kader çizgisinde Yürümek isterken aynı yolda Bile bile uçurumdan itildiğimizin Farkına bile varmadan... Ben okuldan gelirdim Sen işlerini bitirmiş olurdun Öğlenin sıcağında tepemize koştururduk Gömleklerimiz terden yapışırdı sırtımıza Benim dilimde sana uydurduğum öykülerden bir kaçı Senin gönlünde kocaman bir ben yatardı Bir yanımız beyaz bir gökyüzünün hayaller ülkesinde gezinirken Bir yanımız devrilmiş bir duvarın son yüzünde utanç maskesi takardı ... Aralık bırakılmış bir kapıdan Gökyüzüne salıverdiler mavi uçurtmayı Yer gök beyaz bir rüya Salınan rengarenk çocuk düşleri arasında Engin bir deryaya başladı yolculuğumuzun Son adımlarını saymaya başladı rüzgarın ıslığı Ayağımızın altında ezilen kar sesinin Kulağımızı doldurduğu o son salâ’da ... Vakit akşamın boz bulanık koynuna yürürken Bir duvar dibinde: Maske takmış insanlar(!) Gölge oyunlarının zaferiyle bitişini izlerken Kapandı siyah bir perde Duvar üstünde kahverengi bir ölü Veryansın ederken Kendini kurban edişine, sevinemedi... Bana öyle bakma Gözlerimi göremiyorum Aynalar kırık Aynalar keski Aynalar yüzüme arkasını dönmüş Siyah bir korkunun, yokluğundan ibaretim ... |