Mavi'yle başlayan Gümüş'le son bulan...
Merhaba yanılğım,
merhaba deli yangın’ım... İçimin okyanus’u, kırılan dal’ım, acılarıma bahane’m, sessiz kalışıma sebebim... Aşk’tı; yorgun düşen cümlelerimin yeniden senle dirilişinin adı, tadı... Aşk’tı; mavi’yle gümüş’ün ortak rengiy din sen, altından ömrümce geçmeye cesaret edemediğim gökkuşağı’mın... Mavisine de vurulmuştum kent’imin, kör bir balıkçı gibi... Görmediğim gemilere el sallamıştım... El yordamıyla tutunmaya gayret ettiğim günlerim’de, sıkı sıkı sarılmama neden di yakama yapışan gözlerin... Hatırlıyorum; daha dün gibi... Ayaz bir sohbahar pazar’ında, Kadıköy iskelesin’de ruhuma işleyen bir sıcaklık la, sarılışın... İlk heyecan, ilk sana gözlerinin sana benzemesini dilediğim, bir kız çocuğu hayali’m... Hoyratca savrulan saçların, bir başka’ya çeviriyorken İstanbul’u, söyle, narına,nuruna kurban olduğum kadın; şimdi sesine hasret kalışımın kaçıncı günü bugün? Nasılsın’ı bile başka yar... Söyle reva mı bu içimde dallanıp budaklanan bu ayrılık ? Sende o kadar çok şeyi sevdim ki; çok şeyi de sevdim sende... Yağmurlar’la gelmiştim sana çoğu kez, şimdi anlıyorum gelişlerim’de göklerin ağlamasını... Gidişin’e hazırlıkmış yar... Kendi canımı bile acıttım; ki sen acı’ma diye... Nede çok güzelliği paylaştık seninle, Bir İstanbul’u paylaşamıyorduk... En güzel kareleri bulmak adına... Tatlı atışmalarımızda kızıyorduk, küsüyorduk, bazen’de gülüyoruk... Kahkahalarımızı duymasak ta bunu anlıyorduk... Kendimi sana karşı koyamıyorum, ve konamıyorum’da; maviliklere araladığın pencerenin kenarına... Ayazda donma’ya yüz tutmuş serçe misali... Kanat çırpıyorum, sapanlarıyla kanatlarımı kırıyorlar, karlar üzerine yığılıp kalıyorum, aman diliyorum, görmüyor, duymuyorsun... Yerle yeksan oluyorum, bilmiyorsun... Şimdi yazdıklarım kadar susuyorum, sustuğum yerden kanıyorum... Kendimde yangınlar başlatıyorum, acıyan, kanayan,sancıyan ne varsa içimde yakmak adına... Yaktıkca küle dönüyorum, küle döndükce biraz daha sen kokuyor üstüm başım... Kendi küllerimden sana savruluyorum, yorgun bir aralık sabahında, rüzgar’la... Üşüsem diyorum, hani bir üşüsem, ayaz’da aç kalmış sokak çocuğu gibi, buz kesilsem bu sensizlikle; söyle bana yar... Sarar mısın yine.? Isıtır mısın buzdan yüreğimi, güneş’im olurmusun karanlıklarıma ? Yorulmuş bir rüzgar gibiyim, bir savrulsam uçurum boylarında, düşsem uzağına... Kime, neye, neden diye sorma, anla / sana yar... Gülümsemelerim kırılır da , kim ağlar terkediliş lerime, omuzlarımdan başlayıp yıkılıp kalsam gözlerinin önüne, söyle bana yar; kim girer kolları ma ? Ömrümü yakasına iliklediğim yar, kopardın ruhuna ilmek ilmek işlediğim gözlerimi, sildin attın daha doğmamış sözlerimi, yetim bıraktın içimin mavi gözlü çocuğunu... Düşlerimi boyadım Mavi’ye, sonra oda’mı... Gümüş’ten eşyalar’la süsledim dört bir yanını, olurda ansızın gelirsin diye.. Bende ki seni nasıl yaşattığımı görmen adına... Olur’da ölürsem ani’den, gömülmek adına bu oda’ya... Dua etmeye belki, belki gelirsin diye... |