6
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
2481
Okunma
...
yoruldum artık
ve bin kez usandım
ve artık sevmiyorum
yağmur damlalarının ezik bakışlarını
hele denizlerin üstünde fener alayına çıkan güneşi
zehirli çakmaklarıyla geceye kusan uğur böceklerini
ve her gece karşıma çıkan ölü yolları
yalnızlık ülkemin
ölü aşklar mezarlığında...
sevmiyorum...
çünkü sevince kaybettim ışıklarını nehirlerin
içimdeki karanlığında çağlayan o mağrur uğultusunda
yitirdim renklerini umutların
ve gözlerimdeki yangın çukurlarında kaybettim hayalleri
ve bir güvercine atılan bir parça ekmek kırıntısında
uzak bir yıldız gibi kayıp gittiğim elleri...
usandım...
her gece içine gömüldüğüm sıcacık bir mısranın
ürperten sarhoşluğunda canlanıp kaybolan perilerden
umut beslemekten
öksüz bir çocuğu büyütür gibi
avutur gibi babasını kaybetmiş minik bir çocuğu...
kim yapabilir ki?
renksiz
ahenksiz
sessiz
ve kimsesiz...
gelişi güzel uzayan kaldırımlar gibiyim
yıllardır cilalı taşlara aç
üzerine yığılan sarhoş birinin
yahut öylesine kıvrılan sefil bir kedinin
bir tutam sıcaklığına muhtaç....
ve gidiyorum bu şehirden
tırnaklarımı sürterek yürüyorum harabe duvarlarına
yırtarcasına ve kanatırcasına ruhumu...
usandım...
eski bir masal kitabına sakladığım kadından
ve günbatımına bandırılmış saçlarının rüzgarından
ve isminin ilk harfinin açtığı amansız yangından...
suçlusu olmayan bir günah bu...
bıktım artık
üstüme hoyratça serilen kelimelerin ağırlığından
ve nice dualarımla bozulmayan lanetinden
ve senden Ey Şiir!
hiç bir zaman yazılmayacak olmandan
yüreğimin tam orta yerinde patlattığın bulutlardan
kırılmış dudağımla sesleniyorum sana
eski bir namlunun ucundan;
hoşçakal
hakan zengin
5.0
100% (9)