Bir İkilemi
I
gözlerimde kan çanağından kırmızı bir mürekkep daldıkça okyanusuna derinlerimin istiridye kabukları taşıyan bir zıpkın telaş incisiz yani demem şu: beni el1liğiyle incittiniz ve ben italoya ankarada kulak verip ankarada öldüm ilk kez öyle ki tanımlayamadı cesedimi ne camgöbeği morglar ne de gür bıyıklı demir perdeden istasyonlar ki modernizm tanrısıydı ankara o zamanlar ve bir kapıkulu mumyası çiğliğindeydi bütün kozmokomik renkler hele bir de soldu mu avuçlarımda 1 1 iklimler çirkinleşirdim gör işte duy belki de üstünü karalamalıyım bu şiirin elveda anne dememek için seslenerek kendi toprağında mahkûm o ülkeden şu ülkeye: burası son durak beyler buraya kadar gene de merak edilirse ama sonrası şu: neden 1eylerarası zekâsı daha baskın olduğu söylenir ki politikacıların? şöyle bilinsin: üzerine bomba yağsın ya da yağmasın aslında bütün kentler 1 1ine benzer bu yüzden yalnızca güz vakti dökülen yaprakların çabucak turuncuya kestiği ve modern bir apollonun badem bıyığı ve sinek kaydı yüzüyle pipisi elinde gün ışığı gibi balkondan paryalarına gülümsediği kitap kapaklarına sığmayan uzunca bir şiir değildir ankara yani söylemeye çalıştığım şey şu: kitleleri 1den1e uyutabilmek elbette maharet ister I + I kan çanağı gözlerimden 1 + 1 damla yer çekimine yenildi savaştılar ve kaybettim benim öyküm bu bir bozkırın en gökdelenli noktasında vurdular beni ilk hiç görmediğim ama olmayan kalbimle çok sevdiğim için o mahkûm ülkeyi ki kalbim gibi yeşil parkam da olmadı benim hiç bu yüzden ne kurtarabildim ne de yeniden kurabildim memleketi ama onları da çok sevdim her ülkeden parkası kayıp yeşillileri hani kırmızı yüzlü hüzünlü ve ölü çocukları sonra onları da çok sevdim çocuklar da hüzünlü olur muymuş demeyin sakın hele çocuklar da ölür müymüş diye eklemeyi aklınızdan bile geçirmeyin öğlen araları yemeğimi bölüştüğüm sırdaş kedilerdir şahidim hüzün ve ölüm nedir henüz çocukken öğrendim yani formülümüz şu: ölüm + hüzün = çocukluk burada çocukluk gençliğimin ve yoksunluğumun delilidir anne yoksunluğumsa yokluğunun zira uslanmak nedir bilmedim sayende gene de gün oldu söküp olmayan kalbimi koydum insan kılığında umacıların banknottan pençesine sırf ilişmesinler diye düşlerime bundandır 1 + 1’inci kez kalbimi yitirişim yetmedi ama gün oldu acıktım ve hüznü yitik bir kenti ağaç ağaç yedim ankara dediler geride kalan bozkırın adına sonrası yaprak yaprak tükenişiydi gözlerimde trampetin bir daha asla o günkü kadar haklı olmadı çünkü günter ilk o an vuruldum işte ve anladım: süreyanın hüznüydü yansıyan bedenimde edipin ritmi arifin bilmediğiydi kent yılmazların hissedemediği bir bendim çünkü ölen ankarada ölüm vaktinden yıllarca önce şimdi yoksunluğumda gri bir gök ve kendi toprağında mahkûm bir ülke büyümekte ankara katil ankara oğul öldüren bir katliamda biletli seyirci anne yani sormak istediğim şey şu: ne çok sevdiğimi söylesem seni yenebilir misin yer çekimini? yani sormak istediğim şey şu: biz 1 + 1 kere kalpsizler sırf üzerimize bomba yağmadığı için özgür müyüz sence? |
oysa
1 varmış hiç yokmuş özgürlük
1 masal kadar bile hayatı olamamış...