babalarımız
Hepsinin tarzı vardı.
Giydikleri elbiselerden ayakkabılarına tıraş olurken sabun köpürtmek için kullandıkları tahta fırçaya kadar hepsinin bir havası vardı. Ayna karşısında ıslık çalarak tıraş olmalarının bile… Paraları yoktu ve çoğu üniversite eğitimi almadı ancak her konuda pratik ve bilgiliydiler çünkü beton sağlam dökülmüştü. Yoksulluktan, hastalıktan hiç şikayet etmediler. Yapmaları gerekeni biliyorlardı. Bir aile kur ve işe git. Hayat basitti onlar için. On yıllar boyu her sabah erken kalkıp gittikleri zor işlerden akşam karanlığında yorgun gelince bir ev sahibi olamadıkları için asla dert yanmadılar… Ve gariptir hiçbiri delirmedi… Sanki bilmediğimiz bir şeyi biliyorlardı... Çınlayan anahtarlıkları ya da ayak seslerinden anlardık eve yaklaştıklarını. Görmese bile herkes babasını ayak sesinden tanır. Ayağının şeklini almış o eski makosen ayakkabıları boyayıp fırçalamaktan asla vazgeçmediler… Ve çocuklarından… Sevgi konusunda mesafeliydiler sarılmasalarda bilirdik bizi sevdiklerini… Koltuklarına oturuşları ve deri terlikleri gerektiği kadar ciddi görünmelerine yetiyor, evi dengede tutuyordu… Bayram ve yılbaşı alışverişlerini ve diğer bütün gelenekleri taşıyan eski kafalı tarz sahibi adamlar şimdi saflardan çekildi. Bıraktıkları hüzünlü boşluğu doldurmaya çalışan etrafımdaki yeni babalara bakıyorum çocuktan farkları yok. Bir nesil yok oluyor ve en kötüsü bu yok oluşu izlemek zorundayız daha önce babalarımızın yaptığı gibi… |