BU YARALAR AZ, BU ŞİİRLERE...
Ama gözlerin oradaydı... Islanmış olsa da gözlerin...
Kimi politikacıların vahşi kahkahalarında, yitip giden hayatlarda, vuruşup yenildiğim her kavgada, kendimi sınadığım yollarda... Ellerim oradaydı, sana uzanmaktan kelepçeli ellerim... * Sevginin küresel kuraklığında; hayatın yakasında ellerin- yaşamın omurgasında yarayı besleyen şiirlerin... sen, başkasına dost, kendine düşman! sen, okyanusun kursağında Mayakovski’nin umutsuz kayığı hiçbir yere ait olmadan herkese fazla, kendine eksik... / Sen, başkasına kalabalık, kendine yalnız herkese doğru / kendine yanlış.../ Başkalarının rüyalarına yattığın uykularda trajik bir andır, gitmenin boz bulanık yollarında sadece bir andır hayatlarımıza ilişen gör ki bu yaralar az, bu şiirlere şu genişleyen yüreklerde... Silgisi yok yaşananın, / tarihin kanlı sayfalarında anlamı yok artık, şiirin şakaklarında gün batımlarının işte böyle parçalana parçalana- uçurum bakışlarında Nilgün Marmara’nın... * Zamanın geçmediği yaralarda içimize kök salan yalnızlığın tohumları... sürüklendiğimiz hüzün kapanında, çürüyen bir hayat bizimkisi, yalnızlığın ıssız gövdesinde.. - Ama sen kendinden başkasını (arama) ... sen kendinden başkasını - Düşün! kendini intiharla onaranları ayak basılmamış uzaklıkları bir cümle düşün, bir şiir yaz ve içine saklan en bıçaklanmış bir yerinde hayatın, yaralan; yarana saklan... yoksa nereye koyacaksın yüreğini.. Suçlu bir sevişmenin dehşetinde, ürper! acıyı sahiplen, anlamına kavuş şiire sancılan, sevgiye borçlan kendine yaslan ve geceye saklan... Günlerin yasaklanmış sevgiler haritasında namuslu bir yalnızlığa sevdalan. * / Sevginin çöllerinde bir bedevi hüznüyle kalbini göm! kalbini yanlış yalan aşklara.../ Bilgiyi sayıkla, ışığı büyült karanlıklara... yangınını körükle, kendini ertelemiş bıçaksı kavuşmalara ve nihavent makamı bir elvedanın zonklayan damarlarında Leyla’yı kıskan, Kerem’i yan, Mecnun’u çöllere sal... Ve hiçbir şey sorma.. çünkü her şeyin yanıtıı insanın kendisindedir... (Birdal ERDOĞMUŞ) |