Nehirler ve iskeletlerI Uzak kıyılardan gelip Gümüş kanala dolan Ölümsüz hikâyelerin şarkısıydı nehirler O kökler Taş pişmiş toprak akçaağaçlar Kapıları yoktu evlerin Tabureli bir Kibele Karadutları toplayan yalın ayaklı kadınlar vardı Güneşin dansla yankısı Nehirlere koşan Bir ayin müjdesi Ki eteklerinde renkleri taşırdı turnalar Her açışta su kokar Hışırtılı yapraklar uyanırdı Balıkların gözünde mavi Yansıması olmayan ayna kırılır Milyarlarca kapıdan çıkma isteği Var olma Çoğalma Suyun masumiyeti II Bütün bu zaman boyunca Ürpertici org sesleri Tanrıların arabaları geçti nehirlerin arasından Kuşlar yığılı asma bahçelerinde Ve öbek öbek tabutlar Ben şimdi sarnıçların gözyaşları Ölüme karışanları işitiyorum Yağmur mırıltısı istiyor Çorak toprak Dalda ürkek ardıç kuşları Çünkü nehirlere yol vardı eskiden Şimdi yol var yeşili boğan Kadınlar Çocuklar var Karadutların altındaki mezarlarda Gel sedir ağaçlarına gidelim sevgilim Utanırlar yarı ışıklarından Ay dökülür Soğuk karlı tepelere sessizce Çatlak gözlerimin testisi Bak Göğsümün orta yerinde Bir su damlası ağlar Aysu |