Yoktu gölgesi yalnızlığın…Yalnızlığın gölgesi yoktu / ilk de değildi bu saklı unutulmuşluklar giyinirdi kuytu tenler kendine geceden elbiseler biçer oturmasa bile yakası kolu paçası geçirirdi sırtına kimsesizliği iğreti dururdu teninde sığınmacı yabancı martılar çığlık taşır vedaların kıyısına bir denizkızı rüyasıydı bu / varlığı yokluğu meçhul eski tanrılardan kalmaydı mucizeler. yalnızdık kıyı köyler kadar kaybolmuş gemilerdi yitirilmiş sevdalar Alabora canlarda imbat sesi temiz değildi nehirler küllüm bulanmıştı görünmesin diye dibi bir bir topladı deniz kendine dökülenleri şairdi elbet iç döküşlerinde limanlar biri gelir biri giderdi sormazdı kimdi neydi? oldum olası sahil dilencisi bu gözler dalgalarda yıkanan iki kişilik sevda masalı öylesi sevdik elimiz yüzümüz mavi bir humma sedef düşlerdi şakaklarımıza kazınan mercan kolyeler boynumuza asılı hüzün biriktirilen deniz kabukları hepsi aşklardan kalan tınılar. semazen bir baş dönmesi alışık olmadıklık girdap girdap saklanır terk edilişler yamalı koylara bırakır eskileri gündelikti bu yüzden yaşamın elbisesi yarını senetsiz tarihi belirsiz çek misali en batık olanı aşktı / piyasası yüksek ve hiç ödenmeyeni… yerle gök arası uçtukça ne çok kuştuk düştüğü yerde alev ya da buz dokunması şansı açıktır kiminin / kimininse kapalı midyesi kaç şiire saklıdır içimizin yanması / yansıması okunur mu bilmem şair şaşırtmacası. Yoktu yalnızlığın gölgesi medcezir aldatması… |
beni anlıyorlar.