AĞIR GECELERDEN SONRA
ne ağırdır gece,
bin yıllık çınar gibi devrilip, gölgesini güneşe örttüğünde…/ böyle gecelerde, ay ışığından keskin jilet olur rüzgar, çizer yüzünü aldırmazsın zaman eşlik zamanıdır dersin, en okkalı küfürlerine dalgaların sen de küfredersin. belki ağlarsın alıp başını ellerinin arasına, şafak sökene kadar bir gözyaşı kuşu ölür karşında, sen ona bakarsın o sana bakar dökülen en son damlada /sonsuzluk ağlar... ne ağırdır gece, daha bitiremeden okuduğun kitabı, elinden düşürdüğünde…/ böyle gecelerde, cılız meşalelerle aydınlanır, korku tüneli yolculukları rüyaların denize karşı yakamozu dikenli, karanlık kumsalları adımlarsın ama kumları sayamazsın. yani sonu kötü biten oyun gibi, perde iner fakat yanmaz ışıklar de ki harami sofralarının şölenidir yaşam, tok oturan aç kalkar inan böyledir telli turnam/ türküler buna yanar... ne ağırdır gece, renkler, renklerinden vazgeçip renksizliğe büründüklerinde…/ böyle gecelerde, tüm kapılar sorgulamaya açılır, yitirilen tarafından yaşamların pişmanlıkları resmigeçit yapar, geriye dönüşümsüz zamanların gözlerini kaparsın. gözlerini kapar ve koşarsın, denizlere doğru, dağlara ve ovalar boy veren ilk başağa belki, bilmelisin sana sadece o kucak açar sarılıp bereketine sapsarı ol ki/birazdan gün doğar... ağırdır gece velakin, dayanabilir mi yeni doğum yapmış ana sıcaklığına güneşin…/ böyle gecelerde, elinde ortası ok deliği bir yürekle, yeni doğmuş çocuk olacaksın rüzgar ekip fırtına biçecek ama önce, mutlaka aşkı tanıyacaksın böyle gecelerde/işte böyle yaşayacaksın... Cevat Çeştepe |
ne ağırdır gece,
daha bitiremeden okuduğun kitabı, elinden düşürdüğünde…/
Saygılarımla...