Rahat yatağım Arşipel
Yumurta sarısı
güneşe bansam kendimi, ne lezzetli bir son olurdu… Kediler şaşkın, ne yapacaklarını bilmiyorlar sıcakta, biraz gölge için sıkı kavga oluyor bazen, çocukluğumda ayağı diğerine göre daha kısa olan bir çocuk vardı mahallede, metal parça ile desteklenmiş, ayakkabı giyerdi. Her adımda metalik ses kulak çınlatırdı. Ancak farkı yoktu bizim için. Her oyuna dahil ederdik onu. Geride kalmamak, eksik görünmemek için insanüstü bir çaba gösterir, en az bizim kadar koşardı. Çoğunlukla ayağını unuturduk zaten. O anlatmadıkça sormazdık. Kendi kurallarımız vardı. Mahkemeye, avukata, polise ihtiyacımız yoktu. Birbirimizi öldürmedik, hiç çalmadık birbirimizden, Bazen nefret eder, ertesi gün barışırdık, Basit ve kolaydı hayat, yazlar ve günler uzun, deniz daha tuzlu, güneş lezzetliydi... Büyüdükçe kaybedilen birşey vardı o yıllarda. Birşeyleri yitirdik adam olurken… Ve sonunda adam saydık kendimizi… Şimdi burada oturmuş ağustos böceğini dinliyor, bazende izliyorum onu… Karnı ağaca sürtündükçe bu ses çıkıyor, ve ısıtıyor içindeki yumurtalarını, bir hayat oluşması için gereken ısıyı üretmek zorunda yaz sıcağında ağustos böceği… Gel de hayran olma! Eğer bir yaz günü duymuyorsanız ağustos böceklerini, kandırılmışsınız demektir… Gidin başka yere, yaz yok orada… Tenimi sarıyor tenin, içinde geçiyorum kendimden, her nefes ıslak, kirpiklerin batıyor gözüme, saçlarının ilmiği boynuma geçeli çok olmuş, ölüm yok, yaşamak var, ölümüne yaşamak, damarlarımdan gümbür gümbür geçiyor, küçük penceremden dünyaya tazyikle boşalıyor hayat, dudaklarının soğuk suyundan içince gevşiyor, sırtüstü uzanıyorum denize… Arşipel’den rahat yatak mı var? |