Ölenlere
Ölenlere
intihar eden arkadaşım’a.. gecikeceğini söyleseydin takvimleri yırtmayı bırakır ağzını dinlerdim sonra çok çocukça güldüğümüz kaldırıma uzanır göğü seyrederdim bütün ciddiyetimle sevişirdim seninle sonra dağılır uyurduk aynı toprakta bedene ihtiyaç duymayan iki ruh gibi küllerimizi alırlardı her gece biz yeni küllerden dağılana kadar sen saçlarını o kıza adadığından beri ben geçmişe doğru dökülüyorum nefret ediyorum insanlardan ve kadınlar, kadınlar işte onları ağzıma bile almıyorum senin ağzından dinlediğimden beri gecenin kül tablasına basıyorum yazgıyı ne zaman bir çelenk göndersem kuşkulara seni anımsıyorum ölmemeliydin ölmediğin günlerin hatrına en azından bunu hemen hemen her gün yapmalıydın ta ki ben göçene kadar buralardan her ölüm anısına bencilliktir hayatın her hayat ölümün taze gülleridir artık başka dünya’dan konuşmuyorum seninle anlayacağın dilde yakıyorum bu ağıdı aynı sevimsizliği istiyorum uçuk bir bardan içkime damlasın istiyorum yine gözyaşların annene yalvarıyorum yeniden olabilme ihtimali babandan esirgemiyorum mermileri ve değişmedi buralar yine yaşıyor o kadın, hiç istemeyeceğin şekilde ağzında ağzı yok, ağzında ağzı başkasının nasıl katlanılır, nasıl katıksızlaşılır demliyorum o son çayımızı yeniden hiç bıkmadan her kadın gülümsediğinde bir başkasına neden konuşmuyorsun benimle tanrıya küsmezsin sen ki ondan bari bir haber yolla saçlarını adadığın kadınla tozunu alıyorum söylediklerinin tekrar tekrar dinliyorum o son soluğundaki kaygıları şimdi şakırdamıyorum bir tek kelime bile sevdaya yargıçların ağır hükümleri beni esir almıyor artık vicdanım sen yokken çok rahat pişman değilim insanları yiyen mideyi sana anlattığıma ama kadınlara kadınına işte o gece kaçıp her yolu denediğin uçurumlara söyleyeceklerim var lütfen oradan bana bir haber yolla bağırsan da olur yine kırgın duyunla hatırlarsan aynı mızıkayı çalıp vurulmuştuk orta yerimizde yontma taş devrinden misaller dağları ikiye ayırır kadınları ayıramazdık ya sevişince fena sevişmeyince daha fena olanlardandık işte yoksa şerit çekip gözlerine gelen geçen yalnızları saymak hiç de uğraşım değil artık insan ölene üzülmez ki üzülmüyorum sana kendimi ağlatıyorum arasıra kendime üzülüyorum yalnızca ve tutuşturduğumuz ev bizden daha büyük yanmıyor yuttuğumuz ekmek bizden daha büyük değil ve kavgamız ki kavgamız hepsinden yüce sevda nasıl anlatmalı sana nasıl ama bir kuşun geçerken izlenişi vardı parmak uçlarında ne dokunurdum ne tam aynı hizada gösterirdim seni soranlara gecikeceğini söyleseydin ufka batmazdı gözlerim aynı hızla ve takvimler bir kadın gibi yırtılmıyor buralarda hâlâ demliyorum o son çayımızı yeniden hiç bıkmadan her kadın gülümsediğinde bir başkasına! Payanda |
uçurumların saçlarının uzun olmasının sebebi de düşerken bir dost eline tutunabilme ihtimalindeki şefkatti belki de..
seni soranlara serçe parmağımdaki sızıyı anlatıyorum ...
içimin biryerlerinde sakladığım sorgular seni gözleyen yanıma parmak basıyor...
gelmeyeceğini işaret ediyor dizelerimin üzerine çöreklenen çömez ...
sahi!...
gelmeyeceğine alışan yüreğim seni gözleyen duvarlarımı yıkacak mı!...
tebrikler...