Seni içimde ben yarattım ademoğlu
Sus...
Şimdi en masum halinde ve düşlerinin kötülüğünde beni yaralıyorsun... Gitmem gerekiyordu Kumral saçlarını ellerime dolayıp Ve tırnaklarımla dağların zifiri yamaçlarına kazıdığım yüzünü saf sularla yıkayıp Çok konuşarak ama az anlaşarak gitmeliydim... Tüm harfleri ve hasta yanımı kullandın Kapılar damarlarının suyuyla mühürlü, Düşünmek seni tenha köşelerde piçleşmiş hayvanlar gibi, Çıkmaz sokaklarının şeytanı doldurunca tüm kapı aralarını Dilimden düşürdüm seni Yerle bir oldu övgüler... Gözlerimde devleşen adam, İyiliği ve kötülüğü ne çabuk unuttun... Ucu sivri ve paslı çivilerle beynine açtığım kör kuyuları hangi dilinin tükürüğüyle doldurdun? Göğsün ve sırtın dayanılmayacak kadar soğuk ve güvensiz Ben tüm kısır döngülerimin ucunu kör düğümlerle sana ilikledim, Aynaya bakıp söylediklerim Gırtlağımı delip geçen heveslerim Ve senin ayyaş hallerin Hepsi yarim ve eksik... Hani dokunsan sökülecek yaralarımın dikişleri ve her şey kan gölünde boğulacak... Arka bahçenin çatlamış toprağına gömdüğüm tüm ahmaklar Ve kollarıma taktığım çürümüş bedenlerin parçaları Hepsini toplayıp ben seni çamurdan yarattım ademoğlu İsyanın ve yalanın arasına koyup başını yarattığım bir damla suda boğdum seni... Artık gidecek yerin yok!!! Hep orada çam ağacının gölgesinde taş duvarın dibinde Sessizce bana bakıyorsun Üzgünüm hırsımın gafletine yenildim Ve tüm hayalden balonları on’a ve on’dan hep eksik çıkan parmaklarına düğümledim Sanırım sağ elinin soldan dördüncü tümseğini kör bıçaklarımla biledim Hatırlamıyorum ama ben en çok susmalarını seviyorum Kapı aralarında dar vakitlerde çekiştirilen, Kemiksiz dillerin zehirlediği, Her hangi bir hane içinde unufak edilen adim Ve kulağıma fısıldanan sözler Hepsi yük olup taştı omurgamın içinden Artık uğursuz bir kamburum çocukların bile taşladığı İşte bu yüzden ben en çok susmalarını seviyorum... İşte bu yüzden seni arka bahçenin kasvetinde her gece ve her gündüz tekrar tekrar boğuyorum... Seni içimde ben yarattım ademoğlu... |