GÖÇMENŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 1877/78 Osmanlı-Rus savaşından sonra, Balkanlar’dan Anadolu’ya en büyük göç dalgası, 1912 Balkan savaşı sırasında ve devamında yaşanmıştır. Osmanlı’nın orduyu terhis etmesini fırsat bilerek saldırıya geçen küçük devletçikler, büyüklerin kışkırtması ve desteğiyle, Osmanlı’yı mağlup etmiş, Türkler sadece İşkodra, Yanya ve Edirne’de direnebilmişlerdir. Savaş sırasında sivil Müslüman halk katliama uğramış, katliamdan kaçabilenler ise Balkanlar’dan Anadolu’ya yönelen bir göç dalgası oluşmasına sebep olmuştur.
Balkan savaşlarından sonra Osmanlı Devleti, Avrupa’daki topraklarının % 83′ünü, Avrupa’daki nüfusunun ise % 69′unu kaybetmiştir.
I GÖÇ BAŞLIYOR
Bin sekiz yüz sonu, bin dokuz yüz başları Bekir ile Bayram köyün delikanlıları, Sırt sırta verince yenemezdi kimse onları. Kayıt tutulmamış ne zaman doğdular, İkisinin de birer kız kardeşi var. Kızlar, sanırsın ay parçası. Dillere destandır Arnavut kızları. Bekir, Hatice’ye âşık, Bayram ise Mihriye’ye sevdalı. Bayram Bekir’den ister Allahın emriyle Mihriye’yi Bekir ; “olur” der, “Ama sen de vereceksin bana Hatice’yi.” Düğün dernek kurulur, gençler murada ererler, Köyün diğer delikanlılarıyla kızları, Bu işe pek üzülürler. Mutlu günler uzun sürmez Kosova’nın Gî(y)lan Köyünü sarar yılanlarla çıyanlar. Saldırırlar; Bir yandan Sırplar, bir yandan Bulgarlar. Balkanlar kin kusar, ahali kan ağlar. Karşı koysa da baltasıyla Bayram, Artık bu topraklarda durmak ona haram. Daha İdris yeni düşmüş ana karnına, Bekir’i alırlar silâhaltına. Derler ki; “Bekir Çanakkale’ye gitti, O’ndan bir daha haber gelmedi.” Hatice o yıl İdris’i dünyaya getirdi. Lâkin; Ne Bekir gördü İdris’i, ne de İdris Bekir’i. Zulme dayanamadı Bayram gayrı, Hem, yok artık can arkadaşı. Verdi zor da olsa kararı. Şimdi Anadolu’ya göç zamanı, Zor geliyor bu topraklardan ayrılmak, Bunca eş, dost, akraba, Mal, mülk, emek… Ne olacak? Çaresiz yok paraya satacak, Zor günlerde O’na harçlık olacak. Geride kalanları Allah koruyacak Bir gece vakti akrabalara edildi veda, Bir daha dönmemek var bu yolda. Bayram, karısı Mihriye, Oğlu Haydar ve bir oğlu daha, Kız kardeşi Hatice, yeğeni İdris, Bir kız daha vardı İdris’ten büyük, o da abla. Yükü sardılar katıra, eşeğe, Modurladılar yeni bir geleceğe, Ulaşamadılar hemen menzile. Yedi yıl dolaştılar dağı bayırı, Eşkıya kesmiş Anadolu’ya giden yolları. Umumi harp bitti, Ve sonra; Düşmandan temizlendi yollar. Geçtiler sonunda Anadolu’ya. Harp bitse de, göçmenin derdi bitmez. Umut edilen günler bir türlü gelmez. Yakalarını bırakmaz yokluk, açlık, perişanlık, Ah! Olmasaydı bir de şu hastalık. Melun sıtma yakaladı; Bayram’ı, oğlunu ve Mihriye’yi , Hatice’nin kızını ve Hatice’yi, Mecbur, açtılar dengi, serdiler döşeği. Adapazarı’nda beklediler iyileşmeyi. Ne kadar birbirlerine sarılsalar da, Talih değildir onlardan yana. Mihriye’yle oğlu, Hatice’yle kızı, Göçmenliğe dayanamadılar daha fazla, Teslim oldular Sakarya’da Allah’a. Yeğeni İdris yedi, oğlu Haydar beş yaşında. Sadece Bayram kaldı kızanların başında. Ama O’da çok hasta. II GÖÇ DEVAM EDİYOR Bayram inançlı ve dirençli, Bu göç sona ermeli. Değneğine dayanarak kalktı ayağa, Vardı Mülâzımın yanına. “Kumandan! Bize yol ver, varalım menzile!” Anadolu ateş çemberi, Bir yanda Yunan, bir yanda isyan, Mülâzım önce “olmaz” dedi, "Yollar çok tehlikeli” Sonra baktı ki; Bayram yol iz bilmez ama gitmeye kararlı, Emir verdi bir Zaptiye’ye: “Götür bunları Kayseri’ye!” Döndü Bayram’a, sertçe dedi: “Sana ait neferin iaşesi!” Bayram sevinçle sarıldı kumandanın eline, Palanı vurdular yeniden eşeğe. Zaptiye önde, İdris ile Haydar eşekte, Bayram arkada, Düştüler yine yollara. Bilinmez bu yolculuk ne kadar sürdü, Bir sabah gün doğarken uzaktan Kayseri göründü. Zaptiye onları doğruca kumandana götürdü. Sonra gittiler Nüfus’a. Memur kaydetti Bayram’ı, Haydar’ı, İdris’i kütüğe, Dedi : “Hoş geldiniz memleketinize” Yerleştirdiler Rumsultan’da metruk bir eve, Helalleşerek veda etti zaptiye. Bayram dayanamadı göçmenliğin yüküne, Viran evde yatak döşek yatmakta. Çocuklara ise, komşular bakmakta. İki ay kadar bağlandı Bayram yatağa, Sonunda kalktı sağlıkla ayağa. Komşuları iyi olsa da, kalmadı Bayram’da para. Baktı, günlük işlerle çıkmıyor nafaka, Karın doyurmak için daha çok lâzım çaba. Çocukları emanet etti komşuya, İş aramak için gitti Ankara’ya. Bayram döndü Ankara’dan, Çocuklara dedi: “ Gidiyoruz buralardan.” Çocuklar dedi: “Yine nere?” Bayram dedi: “ Göçeceğiz hep birlikte Zir’e." Zir, verimli yemyeşil bir vadi, yakın Ankara’ya, Memleket özlemini hafifletecek, Benziyor az da Gi(y)lan’a. Çocuklar sevdi buraları. Bayram da bulmuştu önden gelen dostları. Biraz rahatlamıştı Bayram. Sofraya koyuyor artık aş ile ayran. Ama yine de huzursuz, Bu göçmenlik bitmeli! Çocuklar kurtulmalı, rahat etmeli! Ne yapmalı, nasıl etmeli? Düşünürken Bayram, geldi aklına, “Çocuklar mutlaka okumalı, iyi yetişip adam olmalı.” Topladı yine iki parça yorganla döşekleri, Ankara’ya vardı kaptığı gibi çocukları. Biraz geçmiş olsa da yaşları, Hamam Önü’nde bir mektebe yazdırdı. İdris ile Haydar çalışkan, okulu çok sevdiler, Öğretmenleri de sevdi onları. Seneler geçti birer birer, Çocuklar İlk Mektebi bitirdiler. Bayram dedi : “Devam etmeliler.” Bayram, Mihriye Sakarya’da öldükten sonra, Bir daha hiç evlenmedi. Ama kızanlar büyüdükçe, onlara da yetemedi. Çocuklar, öğretmenden duymuş, asker olmak istiyorlar, Bayram’da öğrendi ki, Konya’da Askeri Orta Mektep var. Aldı İdris ile Haydar’ı vardı Konya’ya, Kayıt için girdi sıraya. Kayıt eden zabit dedi : “Olmaz!” Bayram dedi : “Bre niye?” Zabit dedi: “Bunların soyadları ne?” Bayram şaşırdı. Dedi: “ Benimle, Haydar’ınki Mirilak, Bu yetim yeğenimdir, onunki de "Darvadel” İdris’e bakarak. Zabit yine dedi :“Olmaz! Yeni soyadı almanız gerek.” Seğirttiler Nüfus’a. Bayram anlattı derdini memura. Memur dedi :“Eskisi olmaz. Size vereceğim yenisini. Madem ki; bu göçün içinden çıktınız GÜÇLÜ, Bu güçlükler içinde, çocuklar da oldular ER, Üçünüzün de soyadını yazdım , “GÜÇLÜER” Yeni soyadlarıyla döndüler askeriyeye, Çocuklar girdiler imtihanda terlemeye, İki gün sonra dediler: “ Kazandınız sınavı, Şimdi gidin hastaneye, Olacaksınız muayene.” Muayenede Haydar’ın gözü çıktı bozuk, Çok istese de asker olamadı, yazık! İdris’i önce Allah’a sonra emanet ettiler orduya, Bayram ile Haydar üzgün, döndüler Ankara’ya. Seneler geçip, İdris okurken Harbiye’de Haydar da memur oldu Maliye’de. III BABA! BİZİM MEMLEKET NERESİ? Bir gün sordu İdris’in oğlu: “Baba, arkadaşlarım yazın memlekete gidiyoruz diyorlar, Biz niye hiç memlekete gitmiyoruz...Bizim memleket neresi?” İdris çevirdi başını pencereden yana, Baktı uzaklara… Yakışmaz belki askere ağlamak ama, Belli ki gözler dolmuş yaşla. Sonra döndü Bekir’e: “ Oğlum!" dedi. "Bizim memleket TÜRKİYE.” **************** Kayseri Merkezdeki "Rumsultan Mahallesi"nin ismi sonradan, "Cumhuriyet Mahallesi" olarak değiştirildi. Zir Köyü, Ankara- Ayaş yolu üzerine "Yenikent" ismiyle taşındı. **************** |